Pencere…Köprü…Ve ötesi…
Renk-renk ve ağır-demir maskeler… Taktıkça melekler…
Dengesini kaybedip, önünü göremeyip düşenler… Herşeye karşın karşıya geçenler…
Bekleşenler…
HİH! HİH! HİH!.
Ahret panayırı burası…
Dünyada taktığı maskeler, aynen burada da takılıyor insana..
Sırat köprüsünü geçerken…
Aşağıda alevler… Şeytanların şarkısı…
Yüzünde maskeler…
Renk-renk ve demirden…
Dünyadaki küçük hesaplar büyüyor… Ağırlaşıyor birden…
Eskiden cambaz olsan da… Burda kaç para…
GEÇ-GEÇEBİLİRSEN…..
Sırası geldi… Adı okundu. Köprüye yürüdü… O anda biraz daha uzakta, ateşin kenarında iki melek daha gördü… Ellerinde eski-püskü devasa bir film bobini… Makaranın üzerinde gördü ismini… Yüzünde dünyada iken ne zaman taklığını tam olarak anımsayamadığı iki maskeyle köprüye adımı atar atmaz, melekler ateşe attılar hayatının filmimi…
Önce bir hışırtı…
Sonra sarımsı bir patlama oldu…
Hayatı yanıyordu…
Uzaktaki bilgisayara programlanan bant gibi,
Alevlerden gökyüzüne görüntüler uzanıyordu…
Bir adım… Bir adım daha…
Ortası…
Ortasının ortası…
Ortasının ortasının ortası…
Karşıya vardı…
Maskeler yüzünden koptu…
Düştü… Yandı…
Sorgu melekleri "geç" dediler…