Yılbaşı Görüntüleri Sihirli Küremin (1995)
001 Numaralı Limuzin'in ipek forsu Çankaya rüzgârlarında salınırken, başkanbabamız o dört genci karşıdan karşıya geçerken görseydi -sıkıştığı sınırlar arasından diktatoryasını ilan eden- kalın hayatların yumuşak karnını tekmeleyen botlarından, mesihimsi saçlarına kadar çok bilinen anlamların ötesindeki evrensel avareliklerine şaşırıp kalırdı.
"Küreselleşme" denen emperyalist rezilliğin cinsel tacizlerine pabuç bırakmamaya en başından karar verdikleri için isimlerini "Demir Bakire" koyan bu dört genç, Birleşmiş Milletler'in çok sıkı koruması altında tanklara binip Saraybosna'ya gittiler. Kırık çam dallarıyla koşturan çocuklar, hüzünlü Noel Babalarıyla yeni yılı bekleyen insanlara dehşet bir konser verdiler.
Başkanbabamız birkaç ay önceki ziyaretinde güvenlik önlemleri nedeniyle Saraybosna'ya gitmemişti.
Iron Maiden daha mı muteber ki, olağanüstü güvenlik önlemleriyle hedeflerine ulaştırıldılar.
Bindokuzyüzdoksanbeşi selamladığımız günlerde ben olup biteni seyrettim sihirli küremden. Yeteneksizliğin kurnazımsı cehaletiyle, işlerin tanrıya havale edildiği bir ülke belirdi kürede.
Adam, Erzurum semalarında rüzgâr dualarına çıkma teranesini sayıklıyordu ekranlarda, kirli havadan kurtulmak için.
Daha sonra bir yaşamasız hayvan, kaçak meyhanesinin damında polisin üzerine benzin döküp yaktı.
Sihirli kürem, nostaljik görüntülere seğirtti ardından…
Ankara'nın karlı sokaklarında, lacivert renkli Röno 12 otomobiliyle havaya uçan güzel insanı, karayobaz çetelerinin Madımak'ta yaktığı beyinlerin süregelen ışığını gördüm. Ki, o kan içiciler düşünce suçlularından (!) çok daha ekonomik cezalara çarptırıldılar hukuk cinnetlerinde.
Mercümeği çoktan fırına veren alyanaklı hoca, gözümüzün içine baka baka yalan söylüyordu.
Anlaşılmaz bir şekilde canlanıp seri cinayetler işleyen bebek Çaki'yi bilirsiniz. izlemişsinizdir ekranlardan.
Konuya bağlı olarak, yükselen değerlerin icazetinde "Yeni Demokrasi Eylemi" başladı ülkemizde. Ardında da ucuzlayan hayatların kabullenmişliğiyle taçlanan bir sürü insan- Köşe yazarları, proflar, disk jokeyler, tacirler, sol soytarısı köçekler. Bu dalganın köpükleri, kumları, çakıltaşları; Neo Osmanlılar, İkinci Cumhuriyetçiler. Bencileyin kadir kıymet bilmez çağ züppeleri… Anlayamadığı "evrensellik" adına insanına ihanet etmiş birisi;
"Egemenlik, modası geçmiş bir kavram," diyor.
Memurun haklılığı haksızlığı kantara konuyor yeni yüzyılın kağıtlarında.
Havyarla beslenen yazarların olmadığı takvimden bir sayfa koparıp, asri zamanları sarmalamalı ucundan.
Su yok… Hava kirliliği her gün birkaç boy aşıyor tehlike limitlerini.
Çelik Gülersoy'un elinden alıp a-acayip değerlendirirler köşkleri, sarayları refahlılar.
Başbakanın Yeni Dünyadaki hazineleri, böbrek hastası kıza seçim öncesi verdiği yardım sözleri eski yıla karıştı.
Tarihsel işlevlerini kavrayamamış yedi-sekiz partili, "ver de kurtul" boyutuna gelen Kıbrıs politikalarının dayatmasında, Avrupa Birliği'nin kapıları mart karına kadar kapanmış üstümüze.
Demokrasinin her türlü aynlıkla tokalaşan dahiyane federatif kucaklaşmasında birlikte yücelmek varken,
ABD'nin yeniden keşfettiği Özal mirasçılarının dümen suyuna giriyor Türkiye.
Artık, misafir umduğunu değil, bulduğunu yer; Ulusal egemenlik bilincinden soyutlandırılmış İkinci Cumhuriyet Çocukları olmazsa, buyrun burdan yakın;
Şeriat A.Ş. Zaten Nurcuların Süleyman'ından Doğruyol'a, Nakşilerin anavatanından, refaha kadar, aynı yağlı kara zincirin koltuk kapmaca oyuncuları hepsi. Dışardaki kapı zilleri, içimizdeki şizofrenik meczupların ve hainlerin yanında çerez kalır.
Dedemin aldığı iki gazeteden daha renkli olanıydı. Otuz sene önce ötekini bırakıp Cumhuriyet'e devam etti uz görüşlü dedem.
Yılların meşaleli gazetesi de yükselen değerlerin kucağına oturuverdi.
Asil Türk milletinin bir değerli evladı, memlekette Türklere ait olmayan bütün kültür mirasını yok etmekten dem vuran bir dangalaklık şovu sergiledi.
Korkakların iktidarında palazlanıp, yılbaşı fetvalarıyla, ışıkları felç ediyorlar bir bir…
Kimbilir daha nice tepkisiz karanlığını yaşayacağım ülkemin.
Küremde melül bir sürü görünüyor. Zamanın geri batağına düşmüş, teknoloji transferi olan çağdaşlık masallarıyla her türlü kirliliğe "eyvallah" diyen insanlar.
En büyük kurtarıcılarının ışığına bir şekilde sırt çevirmiş halkın, Sırp mezaliminde yeni yıla sönük umutlarla giren mazlumlardan ne farkları, ne artıları var?
Aydınlık yıllar diliyorum geride kalanlara.
Işık ve sevgiyle…