Uçabilselerdi
Geceden mavi duruluklar içinde sessiz, sakin bıraktığım gökyüzü, sabah bulutlanmış, gri, yağmur dolu… Uzaklar daha bir kızılötesi, fırtına habercisi. Bahçemi ne güzel derleyip toparlamışım… Kameriyemde sarmaşıklar… Hemen altında dostları bekleşen masalar, sandalyeler… Güller bir yanda renk renk. Karanfiller, menekşeler, begonyalar, akşam sefaları, mis kokulu sümbüller… Daha ötede baharla pıtrak pıtrak aşmayı bekleyen ekinler… Yıllarımı almış hepsi…
Bu sabah ortalık bi tuhaf… Sıkı bir sağnak, şimalden bir deli rüzgâr…
Yeni tohumlar beynimde… Yine de kaygılıyım bahçemden yana…
Doğru arka bahçeye… Vaktiyle ölmüş ağaçlardan otuz-kırk ağır gövde, testere, çekiç, macun ve çiviler…
Yağmur yağdı yağacak… Ekinler yine ekilir, lakin ekmekle büyümüyor dostlar.
Tufan öncesi bir gemi yapmayalım…
…………
Günlerce sürdü inşaat…
Tüylü kalemlerle parşömen kâğıtlara yazılmış çağrılar gönderildi dostlara.
"Dostlar, ortalık tuhaf görünüyor, yağmur yağdı yağacak… Fırtına ardında tepelerin… Birileri koştururken, bilerek bilmeyerek ezebilirler çiçeklerimizi… Kaçışanlar arasında değilseniz, arka bahçedeki ahşap gemime gelin…" Gibisinden bir şeyler…
Gelen geldi… Sağnak, fırtına, seller aldı her yanı… Şöyle bir yükseldi, yola çıktı gemi…
Burunda kızılderili duruşuyla yeni sahiller arandı aylarca…
Çok soğuktu… Üşüyenler gövdeden tahtalar söküp yaktılar…
Gemi ahşaptı… Yandı, battı…
Gömülüşü hissettiğimden, günler öncesinden üst güvertede uçma kursları verdim kendi kendime… Kimseler gelmedi… Gizli gizli bakıp, uçmayı öğrenmeye çalışanlar kaçmadı gözümden…
Gemi battı… Değişik yönlere yüzmeye başladı dostlar…
Belli belirsiz gümüşi kanatlarımda seyrettim olup bitenleri…
Bazıları bir adaya yöneldiler… Uçup, adanın yerlileriyle konuştum onlardan önce… "Gelenler bizdendir… Yardım edin… Yardım edelim… Kuru giysiler, yiyecek, sıcak yatak… Bizdendir hepsi…"
Dostlarım sahile doğru yüzerken korkuyorlardı… Dostça karşılandılar…
Benimle uçmadıkları için kızmadım… Dostlarımdı…
Ölümden döndüklerini gördükten sonra huzurla uçup gittim…
Yeni sahillerin keşfine…
Işık hızında yeni renkler buldum asırlarca…
Asırların ötesinde zamansızlığı… Mekansızlığı…
Hiçbir yere ait olmadığımı hissettiğim an, her yere ait olduğumu…
…………
İçimizde en son kalan ilkel (!) duygu "hasret" galiba…
Dostlarımı özledim…
Yönsüz ve zarif bir dalışla alçaldım onları bıraktığım adaya… Tam onlara gözleri sevinç yaşlı çocuklar gibi anlatacakken gördüklerimi, benden ayak bastı parası istediler…
Basmıyordum ki, görmediler…
Yepyeni bir medeniyet kurmuşlar adaya…
Otoyollar, bilgisayarlar, dev iletişim ağlarında iletişimsizlik…
Şu kadar metrekare içinde yaptıkları tatlı bir gurur yerleştirmişti yüzlerine…
Oysa daha ötelere gidebilirlerdi…
Uçabilselerdi…
Denemediler…