Şöhret
Herşeyin sonu vardır, diyorum. Ama siz yine de sonsuz bir kalabalık düşünün. Dehşetli, mahşeri bir kalabalık. Bir sürü insan trilyarlarca. Ve bu insanlar dünden yarına doğru yürüyorlar diyelim. Birbirlerinin ensesini görmekten bunalmış (kendi neşesi içinde bile sıkıntılı bir kalabalık işte). Amaç önce bir ense görmemek ve ensemi herkese göstermek için öne geçmekse… Benim gerçek yüzümü kimse göremez. Ve bir gün yorulduğumda dünden yarına yürüyenler yanımdan, belki de üstümden geçiverirler. Bazılarının şöhret diye tanmladığı tanımamışlık ve tanınmamışlık önde yürümek sevdasıyla yarı yolda kalır. Şöhret, önde yürümek değil, evrensel sancılarla bir tepeye çıkmaktır. Tepeden de öteye… Havaya… Yürüyenler havadakileri ezemez çünkü. Ama yükselmek de yetmez. Yükseldiğim noktadan çağdaşlarıma birşeyler söylemeliyim "Birbirinizin önüne geçmeye çalışmayın, yükselin" demeliyim sözgelimi.
Bu da yetmez.
İnsanlar, sonsuzluğa dek sürecek yürüyüşlerinde çağlar sonra bile söylediklerimi anlamalı… Ve hep anlamaya çalışılacak bir gizem, aynı tazelikle kalmalı söylediklerimle.
Yapıtlarımda yaşadıklarımın gizini çözmeli çağdaşlarım ve doğacak bütün insanlar…
Benim için şöhret bu kadar…