Sevgisizliğin Buzdağlarında
Gökler, Mustafa Kemal gibi, öyle yüce bir lider göndermiş ki bize, galiba daha hatırı sayılır bir zaman, o mavi ışığın diyetini ödeyeceğiz.
İsmet İnönü dışında Türkiye'nin yönetim soyağacındaki bütün liderler, dünyanın yeni oluşumunu yanlış tanımaya, çıkarlara, iyi/kötü niyetli beceriksizliklere ve dincilik tavizlerine endeksli, bitmez tükenmez, acınası bir çaresizlik içindeler.
Hepsinin şahsında, kıymetini bilemediğimiz güzelliğin evrensel diyetini ödüyor gibiyiz… Refah'ın kapatılması gerçekten fasafiso! "Fetuş Fetişi"de denilebilecek, hoşgörü kılıklı, inanılmaz bir şeriat ahtapotunun, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni boğmaya uzanan kollarına sağdan ve soldan yağdırılan övgüler, bilinçli ve ahmak soytarıların ortak bildirileri olabilir ancak.
Eski kadın, kocası ve devrik hocası, insani değerlerin uzağına düşmüş çırpınışlarıyla konu dışı…
Ama bugünün testesteron katkılı zoraki iktidarı, hangi bulanık saçmalıkların gündeminde yüzüyor?
1946'dan beri, Türkiye sağ ve sol tüm insanları ve çağdaş sivil toplum örgütleriyle, hiçbir hükümete böylesine destek vermediler… Umut ve anlam yüklemediler…
Bana hiç, bugün de sürdürdüğünüz adım çekişli ödlekliğiniz çerçevesinde, kör topal, alelacele yürürlüğe giren sekiz yıllık kesintisiz eğitimden söz etmeyin…
Enerji krizi ve onurla düzeltilmeye teşne diplomatik ilişkileri de boşverin şimdilik… Susurluk çetesinden, enflasyondan da geçtim… Bana, Refahyol'un takunyalı kadrolarını, özellikle Milli Eğitim, İçişleri ve Adalet Bakanlıklarında niye halâ barındırdığınızı anlatın!
İnanç, sabır ve beklenti sınırlarından taşmış, teslimiyet, çaresizlik, korkaklık, taviz ve oy avcılıklarıyla maskelenen, "Karanlıkları hukuk devleti ve demokrasi çerçevesinde aydınlatacağız" masallarını inandırıcı bir aktiviteye dönüştürün artık! Nasıl inanalım ki?
Refahyol'un en azgın günlerinde, sahte hoşgörü kraliçesine gülücükler yağdıran karaoğlan; "Faydalı tarikatlar da vardır," diyordu… Diğer iki ortak, o günlerin aydınlık toplumsal dalgalanmalarına burun kıvırıp; "Şeriat din demektir, şeriata karşı yürünmez" dememiş miydi?
Daha dün, hızla yaklaşan seçimlerde alacağınız üçbuçuk dinci oy uğruna devrim yasalarını paspas edip, türbanı bayraklaştıran örümceklere savaş açanlara, kararsız tingildekliğinizle gensoru kapılarını anımsattınız…
Türk halkının asırlık entrika mayasıyla özdeş, sinameki alkışlar uğruna, tüm değerleri çöpe atabilecek kadar unutkan ve kişiliksiz, "güç" görünümlü ince ipli salıncaklarda yarınsız sallanıyorsunuz…
Cinsel problemli bir çift yaşlı gözün şeriat hezeyanlarından ödüllerle sebeplenen tarihi avuntu demagogları baş köşelerdeyse, kime inanalım?
İktidarı, muhalefetiyle, günlük hesapların gel-gitinde, kişisel zaaf ve ikbal oyunlarından arınamamış, sanal iyileşme görüntülü, politik satrançlardan bıktık.
Bütün bu kepazeliklerin dışında, uzak gelecekteki hocaefendi şeriatına bir şekilde eyvallahlı, zarif kıvırtmalarla "Moon" icabetli muhalefet liderlerimiz var!
Ki gece yatmadan önce, pergeller ve cetvellerle bir sonraki günün koltuk bileşkesini çizip, ülkenin yarınlarını düşünmeden uyuyorlar…
Sonuçta, mavi gözlerin pusulasından öte, inanacak, güvenecek hiç kimsemiz yok! Sözüm meclisten dışarı, "dört yanımız puşt zulası!"
Aydınlık istençlerimizi hayata geçirsinler diye güvendiğimiz birileri, koltukların o anlaşılmaz büyüsüne kapılan körlere dönüşmüşler…
Beraat eden ve göstermelik cezalara çarptırılan işkenceci güvenlik üniformalarına duyduğumuz tiksinti ve utanç ayrı bir yazı konusudur.
Eğer tüm yeteneksiz muhteris yöneticileriyle ve demokrasiden bihaber birilerinin demokrasi diye diye, beyhude bir çabayla sindirmeye çalıştıkları son sağlıklı garantörleri aştıktan sonra(!) Amaç, şeriata teşne, kışkırtılmış bir polis devletiyse, yarınlar evrensel insan özgürlüğünden öte hiçbir güce kaykılmadan gülümseyene kadar, bizi hiç suç ortağı koyun vatandaşlarınızdan bilmeyin.
Birileri, halâ küçücük oy hesaplarıyla dokuz ay on gün öncesinden beri, bir türlü baş kaldıramayan iktidarsızlığını komutanlara fatura edip, sanal yücelmelerin kısır kıvrımlarında ilkesiz ve teslimiyetli kahramancılık oyunları oynarsa…
Çoğunluk veya azınlık, hiç fark etmez… Doğuşuyla yaşam şekli olarak haklılığı perçinlenmiş cumhuriyet devrimlerine türlü hesaplarla kıyısından köşesinden su katmış, bilerek, bilmeyerek ihanete yeltenmişsen, sonuçta böyle, sessiz film makaraları yerlere yuvarlanıp, senin küçüklüğünü yansıtan nostaljik sinemalara dönüşürler.
Kendini yerlerden toparlayıp acele montajlarla "yanlış anlaşılma" senaryoları yazarsın.
Bu unutkanlık piyesinde, bir süre daha sağ duyunun köşelerinde geçici devlet adamı krallıkların olur belki…
Ama inan ki, daha güvenilir ve kalıcı imzalar için zaman geçmiştir artık.
Bencileyin, süslü Hindistan otobüslerinde kümes hayvanlarıyla yapılan yolculuklar gibi, geniş tabanlı dört lastiği de patlak parti otobüsünü kaçınılmaz ışıklı geleceğe sürmek için tarihi bir karar aşamasındasın.
(Veya yuvarlanıp gitmek uçurumlardan, beyni peçeli ve sarıklılarla.)
Bu son konaklama noktasında, gidenler gidecek…
Örümcekli tarikat kalıntılarını sen kovacaksın ve üzülmeyeceksin, onlardan yana eski güdük politikalardan kalmış bir hesabın yoksa…
Cumhuriyet gemisi, sessiz kalabalıkların patlamasıyla nasılsa yüzecek, enginlerde ışıklı yolculuğunu sürdürecek yeniden.
Ama madem ki bunca insan, böylesi hassas günlerde sana anlamlar yükledi… Ve sen, seni de şaşırtan gönülsüz bir kurtarıcı oldun…
Her kesime anlamlı gelme hesaplı ağır cümleler ve sigaralar yerine, ağzınla bir kuş, bir fare tut!
Kimseleri suçlayamam…
Işığa kararlı dehalar ve ölümsüz devlet adamları, bu her gün eksilerek, ölerek dönen gezegenin tarihinde binlerce yılda bir peydahlanıyor.
Ne mutlu ki, en yücesi 1881-1938 arasında ete kemiğe bürünüp Türkiye Cumhuriyetini ölümsüz kıldı.
Bizler var oldukça, sayfalar dolusu hesaplaştığımız iyiniyetli yeteneksizlerle, şeytani karaltılar, bu coğrafyada yok oluştan öte bir limana varamayacaklar… İnsan haklarından, doğadan, gerçek sevgiden yana nice yaralar almış üçüncü binyıl gemisini özlemlerimizin rotasında yeniden yüzdürmeden terk etmeyeceğiz.
Sevgisizliğin buzdaglarında debelenen, dünya bandıralı "Millenİum"un Türkiye kamaralarından, ça-gın karanlıklarına teslim olmamış, mavi bakışlı hoş bir aydınlık yansıtacağız.
Işık ve sevgiyle…