SENİN VERDİKLERİNİ SENLE PAYLAŞMAK VARMIŞ…
Yağma Yağmur Beni Silip Süpürme:
Harbiye (Cemil Topuzlu) Açıkhava tiyatrosuna çok az kalmıştı. Henüz saat 18:30 olmasına rağmen kapkara bulutlar ortalığı kapkara yapmışlardı; kendileri gibi. Bir anda boşanan yağmur 5 metre ilerdeki kulübeye kendimi atana kadar sırılsıklam yapmıştı beni. "Her şey bir anlıktı". Tiyatronun karşısındaki turizm firmalarına ait tentelerin altına geldiğimde ise gecenin ne kadar güzel geçeceğinin sinyallerine şahit oldum; bir grup sevecen ilk defa gördükleri beni şaşırtıcı bir cana yakınlıkla karşılamış, kim olduğumu öğrendiklerinde de güzel bir sohbete başlamıştık. (Alim, Ufuk, Mahir, Murat, Cem ve adlarını bilmediğim sevecen dostlara buradan bir teşekkür)… Bir ara yağan yağmurun durumuna göre konserin her an iptal edilebileceği duyumunu aldım telefonla güvenilir bir isimden. Bunu diğer arkadaşlarla paylaştığımda yüzler bir anda asıldı, canlar sıkıldı. "Sıkılmasın İçin". Beklenen olmadı, henüz içeri girmemişken o yağan sert yağmurdan eser kalmamış, İlhan İrem'in deyimiyle "edilen dualarla yağmuru kovmuştuk" bir anlamda. Hoş, yağsa da yağmurun bizi silip süpürmeyeceği aşikardı.
Ayağını Bastığın 40 Yıllık Beton Çayır Çimen Şimdi:
Coşkun Demir'le bulunduğu protokolde, sitesine yazdığım yazı hakkında konuşurken Açıkhava Tiyatrosu da kısmen dolmuştu. Herkesin birbirini tanımasına, selamlaşıp kucaklaşmasına imrenmedim değil. Sevecenlerin varlığından her daim haberdardım ama bu kadar sıkı bir kenetlenmeyi tahmin edemiyordum. C Blok, 6. sıra, 18 no'lu yerime geçtiğimde sevecenler İlhan İrem'i şarkılarıyla konsere davet etmeye başladılar. İnanılmaz bir duygu seliydi orada olanlar ve yaşananlar. Kameralar da bunu fırsat bilerek koşturdular bir anda; ben de kameraların koşturmasını fırsat bilerek yanımda getirdiğim 100×70 cm. boyutlarındaki pankartımı açıverdim oradaki arkadaşlarla beraber. Bir anda bizim tarafa döndü kameralar…Işıklar kararıp ta bir anda sahneye sis verilip konfeti yağmaya başladığında çığlıklar ve alkışlar kulakları sağır edecek seviyedeydi. Geliyordu nihayet. "Yıllar var ki biz böyle, bekliyorduk özlemiyle". Ve 4000 kişiyi kucaklamak istercesine kollarını açıp bizi selamladığında dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim heyecandan. Bir an herkes susturup "Ayak bastığın 40 yıllık beton, çayır çimen şimdi. HOŞGELDİN!" diye bağırmak istedim.
Sanatçılara Benzer Göklerdeki Yıldızlar:
Bizden daha heyecanlıydı, sesi titriyordu çünkü. Benim gibi birçoğumuzu şaşkına çevirerek (ve de çok iyi yaparak) "Bir Yıldız" şarkısını açılış olarak seçmişti. Binler tek yürek ve tek ses olarak İlhan İrem'in sesini bastırırcasına eşlik ediyordu şarkıya. Ve akabinde diğer şarkılara da. "Çok özlemişim sizleri çok" dediğinde ise boğazıma bir yumru oturup kaldı; duygunun had safhada olduğu bir andı ve o duygu boşalma aşamasına gelmişti nerdeyse. Birlikte söylenen şarkılar ve her bir anı bir duygu seline dönüşen yaklaşık 2 saat bize bir rüya yaşattı. Kimimiz halen de o rüyanın içindeyiz. Bazılarımızda, hatta birçoğumuzda "hep son albümden söylerse" endişesi hakimdi; ama olmadı. Kendi köşe başlarını oluşturmuş tüm hitlerini peş peşe sıralayarak adeta mest etti bizleri. Bir ara kucağında kızı ve diğer elinde el kamerasıyla çekim yapmaya çalışan tam önümdeki Naci Keklik'e gökyüzünü göstererek "Bakar mısın yukarıya" dediğimde "ışıltılar içindeydi göklerdeki yıldızlar".
Görmeyeli Buralara Olanlar Olmuş:
"Ayrılıkların da sonu var" sloganıyla aylar öncesinden başlanan konser hazırlıkları hepimizi heyecanlandırdığı gibi bir takım soruları da beraberinde getirmişti. Kimi yerde 18, kimi yerde 14 yıl sonra ilk kez konser vereceği yazılı olan İlhan İrem bu konsere ne derece hazırdı? Bunca sene sonra orkestra kimlerden oluşacaktı? Gür Akad gitar çalacak mı? Bu uzun süreç içinde oluşan yeni tarzlar ve yeni dinleyici kitlesiyle nasıl bir seyirci profili oluşacaktı? Eylülün sonuna denk gelen bu konserde yağmur yağacak mı? Açılış parçası ne olacak?
Bu gibi sorulara cevap arandı durdu çeşitli forumlarda. Bilen de bilmeyen de iyi niyetlerle temennilerini yazdılar. Biletler satışa çıktığında ilk göze çarpan bilet fiyatlarının yüksek oluşu oldu. Fiyatlar yüksek olmasına yüksekti, ama söz konusu kişi İLHAN İREM'di. Bunu tartışmak bile gereksiz. Yağmur yağacakmış, bilet fiyatları yüksekmiş, seyirci kitlesiymiş beni bunlar değil de, bunca yıl sonra İlhan İrem'in sahne performansını ve de (kendisini tanıdığım için) Gür Akad'ın kadroda olup olmayacağıydı. Gür Akad herkesin sahnede görmeyi istediği bir isimdi doğal olarak. Çünkü İlhan İrem'in 1988 yılından itibaren yaptığı albümlerde ağırlığı hissedilen bir müzisyen. Başka sanatçılara da gerek albümlerde olsun gerekse sahnede olsun eşlik etmişlikleri var, ancak İlhan İrem'in 90'lardaki sound'unun belirleyici isimleri kuşkusuz Gür Akad ve Garo Mafyan oldular. Konserden çok önceleri Gür Akad'ın sahne almayacağı kesinleşmişti. Aklımdan geçen bir başka isim bu sefer Berç Yenal oldu. Hatta sahnede siyah Gibson Lespaul gitarı görünce "tamam Berç var gitarda" dedim kendi kendime. Ama yanılmışım. Piyasanın yakından tanıdığı bir isim olan Gültekin Kaçar'dı pena sallayacak olan. Gür Akad'ın neden sahnede yer almadığı hatta seyircilerin arasında bile neden olmadığı konser sonrası konuşulan konuların başında geliyordu. Bunun mahkemesini yürütmek bize düşmez. Her iki tarafın da bir bildiği vardır elbet… Ve İlhan İrem'in performansı; müzik dünyası içinde hatırı sayılır isimlere sahip dostlarımla yaptığım sohbetlerde onların da performans konusundaki kaygılarını öğrendim. Birçoğu da benim (ve de birçoğunuz) gibi İlhan İrem'i ilk defa sahnede seyredeceklerdi. Dile kolay 14 sene (ya da 18) hiç de kısa bir süre değil. Bu süre içinde köprüler atılmış, köşe başları tutulmuş, kısacası "olanlar olmuş"tu. Ama bu uzun süre içinde kendini unutturmamış, albümler yapmış, eskiler külliyat halinde özleyenlerine ve yeni tanıyanlara ulaşmıştı. Ama sadece bu kadar, fazlası yok. Ne bir Tv programı ne de bir başka bir şey. Sayısı pek az röportajlar haricinde ortalarda görünmedi hiç. Konserlerden de umudumuzu kesmiştik artık, bir hayalden ibaretti bizim için. Ama kaygılarımızda yanılttı bizi; şimdiye kadar seyrettiğim konserlerin en güzelini yaşattı bana. İlk şarkılarda sesi titredi sadece, bir de bir şarkıda şarkıya erken girdi o kadar. Sahne performansı, orkestrayla uyumu, seyirci diyaloğu her şeyiyle muhteşemdi İlhan İrem.
İşte Yine Çıktı Sahneye Bak Şuna Bak Bak Bak:
Konsere damgasını vuran şeylerden biri de İlhan İrem'in performansının yanı sıra sahnedeki görsel zenginliklerdi. Arka planda yer alan dev perdede konser boyunca gösterilen Samanyolu görüntüleri, İlhan İrem klipleri oldukça renk kattı. Asıl sürprizi konser sonuna saklayan İlhan İrem, semazenler ve de beyaz güvercinlerle görülmemiş bir şov sergiledi. İlk başlarda durgundu, ancak zamanla sahneyi baştan sona arşınlamaya, köşelerdeki yükseltilerin üstünden uzakta kalan seyircileri selamladı. Şarkıların başlangıçlarında, bitişlerinde ve de gitar sololarında orkestra elemanlarına eşlik etmekte geri kalmadı. İki bis'te planlanmış şekilde sahneye dönüp şarkılarını söyledi. Konser bittiğinde ise kimse dağılmadı; 4000 kişi hep bir ağızdan adını çağırdılar. Dönüp de tekrar şarkı söyleyeceğine ben ihtimal vermemiştim zaten; ancak son bir veda konuşması yapıp ayrılabilir konser alanından düşüncesi hakimdi. Ama olmadı. Ziyanı yok, ona da hak vermek lazım. Ara vermeksizin 2 saat boyunca şarkı söyledi, heyecanlandı, sevindi, duygulandı. Yoruldu haliyle.
Yağmur Yağsın Güneş Açsın Gökkuşağı İnsin Başına:
Konserde söyleyeceği şarkılar konusunda ilk şaşkınlığı "Bir Yıldız"da yaşadığımızı söylemiştim. Ama şaşırtmalar konser boyunca da devam etti. Beklediğimiz o köşe başı hitlerinin haricinde son derece güzel olanları da bizden esirgemedi. Eylül ayında doğum gününü kutlayanlar için söylediği "Buruk" bunlardan bir tanesi mesela. Yaşamın yemek içmekten ibaret olmadığını vurguladığı "Şartlı Refleks" mesela. Ya da kendi yazdığı sözlerin dışına ilk çıkışı gerçekleştirdiği "Hoşgeldin Kadınım" gibi. Ama bizi asıl şaşırtan da Bursa yıllarında sahnelerde söylediği "Quando l'amore" isimli şarkıyı söylemesi oldu. Şarkının orijinal tınılarına sadık kalınarak düzenledikleri bu şarkı, konser boyunca eşlik edilemeyen tek şarkıydı. Müzikal kurguları nedeniyle canlı çalmadıklarına kanaat getirdiğim "Yılan Isırığı" ve "Aşk Kapıları" playback seslendirilen parçalar olmasına rağmen orkestra elemanlarının ufak ufak eşlikleri de gözlerden kaçmadı. Bir başka gözden kaçmayan şey ise hayranların "Bezgin"e olan susamışlığıydı.
Gel Sevecen Gör Sevecen:
İlhan İrem severler yıllardır kendi aralarında kurdukları platformlarla bir "irembağı" oluşturmuşlar, ülkenin dört bir yanında tertipledikleri özel günler ve toplantılarla kaynaşmışlardı. İlki bana 1991 yılında gelmeye başlayan "sevecen bültenleri" zamanla yok oldu. Ama birçok İlhan İrem fanını bu yolla tanıdım. Mesafeler uzak da olsa (ki ben Karadeniz'deyim) aradaki bağ kuvvetliydi. Ankara'da, Eskişehir'de ve İstanbul'da "İlhan İrem Buluşmaları" tertiplendiğini hep bu dostlarım sayesinde öğrendim ve yolladıkları resimlerle şahit oldum. Gün gelip de bir İlhan İrem konserinde sevecenlerle tek bir yürek halinde İlhan İrem'e şarkılarında eşlik etmek düşüncesi bile hayalden öte bir şeydi benim için. Ama bunu yaşadı(k)m. Her biri "sevecen" sıfatını sonuna kadar hak eden arkadaşlarla tanıştım konserde ve öncesinde. Ve de sonrasında. Her birinin gözlerindeki o ışıltıyı ve cana yakınlığı fark etmemek imkansızdı. İlhan İrem'in, şarkısında da dediği gibi "Senin Verdiklerini Senle Yaşamak Varken" misali biz İlhan İrem'in bize verdiklerini hem yaşadık beraber, hem de paylaştık. Işık ve Sevginin eşsiz gücünü hissettiğimiz sürece eylemlerimiz ve paylaşmalarımız devam edecektir.
Sinan DOYAN
www.iirem.com / 05 Ekim 2006