Ruhun Ölümü

Adam, daha önce seksenli yıllarda tebelleş olmuştu güzel İzmir'in başına.

Hazret, saati geriye doğru çalışan takunyalı takımından olduğu için, aradan geçen bunca yıla karşın, belki mostrasındaki ufak tefek imaj (!) çalışmasından öte hiçbir düşünsel ve çağdaş kazanımı olmadan gelip kurulmuş başköşeye.

İlk ikbal yıllarında sahte kontesin donuyla uğraşırdı en çok.

Fuar zamanları, rafadan cevherli çok ciddi(!) sabah demeçlerinde en ağırbaşlı devlet adamı edasıyla; "Güngör'ü ben giydirdim," derdi.

Devlet, İzmir Belediye Başkanının şahsında gücünü gösterir, Türk-İslam sentezi kıstaslarınca ona iç çamaşırlarını giydirirdi bir güzel! Aradaki on küsur yılda ne yaptı ne etti bilmem. Diğerlerinin tarihi başarısızlıkları ve içten-dıştan çuval dolusu nedenlerle Türkiye'nin çılgın bir histeriyle şeriatın kucağına yuvarlandığı günlerde, yükselen karanlık yıldızının kuyruğuna yapışıp kendince yeni bir politika yörüngesi çizmiş… Ankara'da sekiz yıllık kesintisiz eğitime karşı yürüyen yobazlara Atatürk resmi göstererek anıtlaşan Chantal'a çağdışı, ırkçı ve terbiyesizce sarf ettiği sözler bile kalemimin ucunu kıpırdatmadı.

Refahyol günlerinin tırmalayan ajitasyonlannda, şeriat ve çete meczuplannın ulumalannı, hezayanlannı birebir yazmaya değer bulmadım hiç.

Nasıl olsa Cumhuriyetin aydınlık çocukları bir şekilde karanlığın uşaklarının hakkından gelecekler…

Bunca emek, özveri, inançla kurulan güzeller güzeli Cumhuriyetimin topraklarını kendi arka bahçeleri olarak görme eğilimini sürdüren, Misak-ı Milli sınırları içinde türlü oyunlar çevirerek ulusal devleti çökertme çabasındaki yeni dünyanın sözde çağdaş emperyalist güçleri ehlileşmeden… Sınırların, bayrakların adil ve evrensel bir dünya kardeşliği düzeniyle anlamını yitirmesinden önce, erken dünya vatandaşlığının bireyselliğinde yazıp çizen, konuşan aydınlan, kimi mandacı art niyetlerle, kimi soyut ve saf çağdaşlık mesajlarıyla, vaktinden evvel öten ahmak horozlara benzetiyorum.

Bu bakışla, medyatikleşerek hainimsi bir çizgiye bulaşan bir sürü insan, bilerek ya da bilmeyerek Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine yabancı olanların güdük ekmeklerine yağ sürüyorlar.

Ne yazık ki, çağdaş Cumhuriyetin tek özgür ve manupilasyonsuz gazetesinin bazı köşelerinde ve her şeyi kavrayarak aşması gereken Yaşar Kemal'in bazı sınır ötesi demeçlerinde bu duyguyu yaşıyorum.

Yine de bu duygu, çocukluğumdan bu yana okuduğum binlerce satırla sıfırlanmamış gerçek bir yazın adamına lağım dolusu küfreden takunyalı şeriatçıya karşı suskun kalmamı gerektirmez.

Gönül, sanatçıların hayat çizgilerini üretimlerine ihanet etmeden sürdürmelerini istiyor… Zaten yaratımları toplumca ulvi sanat boyutunda değerlendirilen sanatçılar üretimleriyle örtüşmeyen bir hayata yöneldiklerinde belirsiz bir ruh yitimi anlamında kısırlaşırlar.

Yine de kâinat gerçek sanatçıya doğarken verdiği ayrıcalığı ölümünden sonra da sürdürür.

Bu nedenle, sözgelimi Wagner'i ve ölümlerinin üzerinden asırlar geçmiş birçok sanatçıyı yaşadıklarından öte, yapıtlarıyla anımsıyoruz.

Bu nedenle tarih, uzak gelecekte yanlışları ötesinde Yaşar Kemal'e altın edebiyat sayfaları sunacak.

Şahsen ben, tüylerimi kaldırıp, beynimi titreten bir sanat eserini okurken, izlerken, dinlerken, yaratıcısının yaşam çizgisiyle de bütünleşip, genzime dolacak bir başka insanlık gururunu duyumsamak isterim.

Ancak, gerçek sanatı, sanatçılığı derinlemesine kavramış yine az sayıdaki insanlara bir şekilde "keşke" dedirtmeyecek sanatçılar o kadar az ki… Beyinsel yetinmelerin uzağına çıkıp, çağın ötesine kalacak evrensel sanatı daha ince eleklerde kızartabilen bilinç aşamasında olabilseydik, "Dünya Sanatçıları Antolojisi" çok ince bir kitaptan oluşurdu.

Bütün bu ahkâmlar sonucu değiştirmeyecek ve sanat değerlerine sahip çıkacağız. Onlar, insanlık bilinciyle özdeş sanat tarihi sayfalarında yerlerini alırken, onlara dil uzatanların kamu duvarlarındaki karanlık suretleri ve takunyalı, çağdışı hezeyanlarından öte hiçbir izleri kalmayacak.

Ulu önder yıllar önce söylemiş; "En yüce makama gelebilirsiniz, cumhurbaşkanı olabilirsiniz, ama sanatçı olamazsınız."

Geçip gitme yaşlarının telaşlı ezikliğinde "Ulan sen kim oluyorsun? Kıçıkırık iki tane roman yazmışsın," palavralarını bırak… Türkiye'nin en güzel şehirlerinden birinin sana verdiği payeyi hak ediyor musun?

Bildiğimiz fikriyatının kaba yaptırımlarından öte, taş üstüne taş koydun mu, o çemkirdiğin insanların yanında, enginde damla misali bir nebze olsun adını yaşatacak?.. Ondan haber ver! 

Işık ve sevgiyle…

İlhan İrem Official Web