Politik Olmayan Bir Öykü…
Lazın biri atlamış gemiye yolculuğa çıkmış… Güverteden seyredermiş Karadeniz'in iri kıyım dalgalarını…
Gel zaman git zaman seyirlikten çıkmış korkuluk olmuş dalgalar… Tut ki koca gemi bir karpuz kabuğu, yumurta popolu hacıyatmaz vitrinlikleri gibi sallanır durur…
Sallanmış, sallanmış yapışmış küpeşteye… Ama yazgı bu ya, ayağı kayıvermiş, elleri açılmış. Uçuvermiş denize lazcık…
Kaptan tepeden görmüş olanları… Şapkasını bile çıkarmadan dalmış denize… Bata-çıka kurtarmış lazı… Birlikte çıkmışlar güverteye…
Neyse… Deniz durulmuş… Güneş çıkmış… Yolculuk sürüyormuş… Ama kaptan o günden sonra garip huylar edinmiş… İkide bir lazın yanına gelip; "Lan Temel" diyormuş…
Nasıl kurtardım seni ama?..
Sağolun efendim…
Ölüp gitçektin len…
Temeeel!..
Buyur kaptan…
Seni kurtardığımı unutma… Güvertede gezinme pek…
Hava güzel kaptan…
Olsun… Olsun… N'olur n'olmaz… Dalga-malga çıkar da… Neme lazım… Uğraştırma bizi…
Günler geçiyor, gemi güneşli bir denizin tatlı kıvrımlarında rahvan salıntılarla ilerliyormuş. Kaptan da durmadan takılıyormuş laza…
Temel, seni nasıl kurtardım ama.
Sağol bey!
Seni kurtardığımı unutma ha!.. Dikkatli ol.
Bakın, şu güverteden denizi seyreden koca burunlu adam var ya.. İşte onu ben kurtardım. Yoksa boğulup gidecekti…
Ne kaptanım ben de!..
– Temel ! Uzak dur küpeştelerden. Yuvarlanıp denize düştüğün günleri unutma. Aaah-ah. Ben olmasaydım görürdün sen.
Bir – üç – beş – yedi – onbeş. Başa çıkılacak gibi değil.
Yine birgün kaptan;
Temeeel! Demiş.
Temel duyar duymaz atmış kendini güverteden aşağı. Değme yüzücülere taş çıkartırcasına uzaklaşmış gemiden enginlere doğru. Bir yandan sesi yankılanıyormuş dalgalarda;
"Ne cankurtaran. Ne gemi. Ne kaptan. Ne polis. Ne korku isterim. Korkmayın. Korkmayın be! Yüzmeyi öğrendim.
Öğrendim…
Öğrendim…
Öğ!..