Pencere…Köprü…Ve ötesi…
Denizler… Dağlar… Evler… Yollar… Çiçekler…
Sevinçler… Herşey… Heryer siyaha boyanmıştı…
VE IŞILDAYAN BİR TEK GÜNEŞ KALMIŞTI…
Güneşe yönelince delinin gözleri…
Ve ressamın boyamak için
Uzanmadan elleri…
Güneşten birer parça koparıp,
Boşluğa dağıldı ateş böcekleri…
Mavi çadırı yakıp
Çıktılar dışarıya…
Yıldız yıldız uzaya
Dağıldılar usulca…
"Bu bizim gezegenimiz değil…" Dedi bir ateş böceği…
"Göçebeyiz biz… Belki de birgün güneş olmak için birleşeceğiz…
Aynaya baktı…
Hiçbirşey görünmüyordu…
Kendini aradı… Yoktu…
Yok… Yok… Vardı…
Hissediyor… Düşünüyordu…
Vardı… Ama yoktu…
Sesler duydu… Bir koro…
Ayin vardı bir yerlerde…
Sesler vardı… Şarkı yoktu…
Birileri vardı…
Kimseler yoktu…
"Hiçbirşey ülkesi" dedi…
"Herşey-Hiçbirşey…
Hiçbirşey – Herşey…"
Birileri yürüyordu… Uzaklardan yakına doğru… Sustu… Bekledi… Adımlar yaklaşıp uzaklaştılar… Kararlı ama görünmeyen adımlar…
Görmedi ama duydu uzaklaşanları… "Yalnızca duymak bile hüzünlü…" Dedi…
Giden adımları…