KUĞUNUN ŞARKISI, CENNET VE VUSLAT
Albümleriniz neden bu kadar uzun aralıklarla yayınlanıyor?
Ev çalışmaları yıllar alıyor… Mükemmel sonuca ulaşmadan stüdyodan çıkmıyorum.
Sevgiliye'nin kayıt ve miksaj çalışmaları on ay sürdü. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası' nın tamamı çaldı. “Bezgin” öyle… “Pencere…Köprü…Ve Ötesi…”nin tamamlanması yedi yıl sürdü. “Koridor” sekiz yıllık bir çalışmanın ürünü. “Seni Seviyorum” öyle. “Cennet İlahileri” sürüyor.
Teknik sorunları aşmak, çalınacak pasajların öyküsel görüntülerini müzisyenlere aktarmak ve doğru sonuca ulaşmak uzun zamanlar gerektiriyor.
Giderek netleşen özel hissedişler sonucunda, her biri sonsuz maceralarla şekillenen şarkılar geldikleri boyutun işlenmiş nakışları olarak tekrar sonsuza karışıyorlar.
Şiirsel ve müzikal yönlerden serpiştirilen kozmik cevherlerle gönül gözü açık olanların her dinleyişte yeni serüvenlere çıkabileceği, yetkinlikle doğru orantılı sonsuz açılımlar…
Seksenli yıllarda, müziğinizde, hayatınızda radikal bir değişim yaşadınız. “Pencere” müzikal anlamda beklediğim bir albümdü.. Ardından üçlemesinin diğer albümleri yayınlandı. “Pencere” ile “Ve Ötesi”, başlangıç ve dönüş olarak, huzur açılımlarında benzeşiyor. Ama, aradaki Köprü'de doğal anlatımdan biraz uzaklaşmış, elektronik titreşimli başka bir yaklaşım var. Köprü’de İlhan İrem ilk kez değerlerle açıktan kavga ediyor…
Aslında Birleşsin Bütün Eller’in ilk notaları bütün öyküyü barındırıyor…
Hayatın her alanının çölleşmeye başladığı seksenler kabuk değiştirme dönemimdir.
Bir taraftan yabancılaşıp iç uzaylarıma dağılırken öte yandan müzikal açılımlarımı yoğunlaştırdım.
Herşeyi kaybederek herşeyi kazanma hırsıyla vahşileşenler, aşktan, sevgiden, dostluktan parçalar koparmaya başladılar.
İnsanlarıma tek tek doğru hayatı işaret edip, uzunca bir bekleyişten sonra sevgililerimi, dostlarımı, arkadaşlarımı, müzisyenlerimi, hatta aynı karadeliklerden samanyoluna indiğimiz kardeşlerimizin hepsini bir ıssız adaya terkedip uçtum .
Arasıra yakın uzaylarından geçiyorum…
Kendi kuyularındaki korkulara boyun eğenler bıraktığım yerlerde halâ.
“Köprü” bütün albümlerim içinde, Pencere’nin paradoksal nahifliğinden(!) sonra, kurgu yönünden en kaotik olanıdır. Vardığı yer başkadır, köprüdür…
Ve Ötesi?
Senfonik rock üçlemenin son albümü Ve Ötesi’nde teknolojik stüdyo ortamlarını zorlayarak tekrar akustik olarak gerçekleştirdim kayıtları.
Doksanlı yıllarda ben güzele gidişler beklerken Türkiye iyice dağıldı, saçmasapan bir ülkeye dönüşerek vahim bir şekilde küme düştü.
Aydınlıklar ölüm uykusuna yattığı için meydanlar başka türden birilerine kaldı.
Ve ötesi, yerküre ile fiziksel temasın kesildiği rampadır. Kanat sesleri ile başlar… Yuvaya dönüştür!
Farklı uzaylardan aynı kaynağı işaret eden şarkılarınız gibi, aynı ışığa yönelmiş kozmopolit bir izleyici kitleniz var. Bazıları da hatıralardan bugünleri anlamlandırmaya çalışıyor.
Görünenden çok daha eski ve uzak gelecekten daha yeni bir hikaye bu.
Yolculuğum eserlerime yansıyor bütün renkleriyle.
Yönsüz dileklerle boşluklara savrulmak…
Büyük patlamadan sonraki dağılış.
Hayat kıvılcımları ölüme doğru…
Sonsuz deryalarda yüzen hayatlar.
Yosunlar rengarenk!
İyilikler, kötülükler…
Kan sızan sualtı gömütleri.
Umut aşıladığım damarlarımdan, yeşermiş sürgünler.
Çağrı anlaşıldığında ruh her yerdedir…
Ama, anlamak ve anlamamak iki ayrı adrestir.
Anlam denizlerinde ve anlamsız boşluklarda aynı anda yaşanmaz.
Sanal şekerlemelerle iki tarafta da yaşama sevdasındakiler, masum sevgilerimizin kemirgenleri olarak terkedildiler.
Onlar gökyüzündeki kanat izlerini değil avuçlarında kalan tüyleri görüyorlar…
Zamansızlığın hazinesini gömü zanneden diğerleri de kazmalarla define peşinde.
Eski adresler yok!
Dünya hallerinin ötesinde kainatsal bir avarelikle güzelleşiyoruz.
Hatırladığımız bütün zamanlardır…
Işığa dair cevher buğusuz aynalarda… Kırıldıkça.
Yanlışlara aralanmış yarı geçirgen kapıların ardındakilerle buluşmayacağız.
Her biri devrimlere ve uyanışlara hazır birbirinden bağımsız anlar…
Dün ve yarının yıkık saraylarından, günün yapışık benlik duvarlarından ötelere kanatlanan…
Muhteşem deryayı görüp güzelleşen ruhlar…
Hissedişli insanların hayatlarına yıldız tozları… Sonra?
Kıyamet…
Yerin, göğün, zaman ve mekanın, bükülerek sevişmesi hiçlikte.
Gezegenin külleri.
Katastrof sonrası…
Benekli kuş.
İlahi yörüngesinde melek tozları…
Kuğunun şarkısı…
Vuslat…
Işık ve sevgiyle…
______________________
Özel Röp: İsmail Uçkan
“İlahi Yörüngesinde Melek Tozları”
(2005)