Krater

Bir krater gölünde yaşıyor entelektüeller… Kendilerine özgü buzlu suları var… Kendilerine özgü kayaları… Yosunları… Sanatçıları falan filan…

Ve o gölün dışına taşan her şeyi yadsımakta geçiyor ömürleri…

Yükseklerdeki o gölde, onların sularında yetişmeli her şey… Ve oradan buharlaşıp yükselen sular yine onların üzerine yağmalı… Bir sanatçı çıkıp da yağmuruyla gölün sınırlarını biraz aşsa… Onlardan başkalarına da sesini duyursa yani… Kapatıveriyorlar gözlerini-kulaklarını… Başkalarının da gördüğüne bakmamak… Dinlediğini duymamak İçin…

Öyle çok ki örnekleri…

«Efem… Bu Timur Selçuk'ta iyice saçmalamaya başladı… Hiç Nükhet Duru'yla konsere çıkılır mı canım?..»

«Ben Ada'yı pek tutmadım arkadaş… Nerde Livaneli'nin bizden başka kimselerin tanımadığı zamanlar yaptıkları?..»

«Ehem… Vallaa… Mazhar-Fuat-Özkan iyi müzik yapıyor da, politikaları yanlış çocukların… Nilüfer'le falan konsere çıkıyorlar…»

«İlhan İrem mi?.. Hani şu Boşver Arkadaş'ı söyleyen çocuk… Bırak ya!«»

Bunlar entel takılmalar… Timur Selçuk'u artık herkes seviyor… Dinliyor ya!..

Zülfü Livaneli yurt dışında soluklandı… Müzik dünyası kraterin dışına taşan başarılarından söz etti ya!..

Mazhar-Fuat-Özkan, bütün ucuzluklardan uzak, seviyeli müzikleriyle onlarla beraber tüm müzikseverlerin yüreğini selamladı ya!..

«Bize seslenebilmeleri için sanatçıların, anlattıklarını. söylediklerini bizden başka kimsenin anlamaması lazım…

Bu tenhalığımız İçinde biz bize bir dünyamız olmalı bizim… Dünyalılara el vermeden, kendi dünyamızdan kurtarmalıyız dünyayı…»

Böyle diyorlar…

Oysa saygınlık, yaygın oldukça daha saygındır… Ve yalnızca yaygın olmayan şeyler saygın değildir… Saygınlık ve yaygınlık yan yana gelebilir pekâlâ…

Bir Timur Selçuk,  sanatevlerinden çıkıp  müzikhollerde konserler verir…

Bir Zülfü Livaneli, kendine yeni bir yürüyüş temposu seçer…

Bir Mazhar-Fuat-Özkan, patlama noktalarını Eurovision olarak belirler…

Ve bir İlhan İrem, zaman içinde değişik bir boyut yakalar… Düşsel öyküler bestelemeye başlar…

Ve sanatçıları kliklere ayırmayan tarafsız gözlemciler de bunları görürler…

Sanat evrenseldir… Ve hiçbir zümrenin tahakkümü altına giremez…

Papirus kâğıtlarında, çiçek pasajında, bir televizyon programında… Her yerde karşımıza çıkabilir…

360 derece bakmalıyız dünyaya… Gerçi şekillerimiz biraz deforme olur… Ama eskiden göremediğimiz -belki de görmek de İstemediğimiz- sanatçıları da görürüz böylelikle…
 

Stüdyo İmge

1985

İlhan İrem Official Web