Kırık Bir Evlilik Hikayesi…
Uzaklardan sarhoş kahkahaları geliyordu… Ve horoz… Gün ağarıyor… Ve köpekler…
– Bu ne gürültü?…
– Bir şey yok!.. Kediler çöp tenekelerini devirmiştir… Uyumana bak…
– Uyuyamam… Gün ağarıyor… Bak, güneşin mızrakları vurmaya başladı Uludağ'a…
– Canım bana ne?.. Uykum var…
– N'olur kalk, beraber seyredelim…
– Üff!.. Beni rahat bırak…
– «Allahım… Kuşlar… Horozlar… Yaşamak ne güzel!..»
– Susar mısın?.. Uyumak istiyorum…
– Hatırlar mısın?.. Beş sene önce… Seviştikten sonra her sabah güneşi doğururduk yatağımıza…
– ………… (Sessizlik)
– Hani bir yılbaşı sabahımız vardı… Karların üstünde uyuyakalmıştık sarmaş-dolaş…
– ………… (Sessizlik)
– Ben terasa çıkıyorum…
– Saçmalama… Hava buz gibi…
– Buz gibi olan yatak aslında… Kalkıyorum ben…
– Nereye?..
– Beste yapmaya…
– Allahım! Sende herkes gibi doğru dürüst yaşayamaz mısın?..
– Herkes doğru ve dürüst mü yaşıyor sence?..
– N'olmuş!.. Herkesin uyku saati… Yemek saati belli… Ne güzel…
– Ama sen beni «delim» diye severdin…
– O eskidendi… Evlendik anlıyor musun?.. Evlendik… Bir düzene gir artık…
– Evlenince düzene girmek mi lazım?.. Vay canına!.. Ben gerçekten deliymişim…
– Sen insanı çıldırtırsın…
– Ne güzel… Birbirimizi çıldırtıyoruz… Çılgınlar gibi evliyiz…
– N'olur kes artık!.. Şimdi ağlayacağım… Ne gündüzün belli ne de gecen… Keşke babamı dinleyip mütayit Rıza beyin oğluyla evlenseydim…
– Evet… Ne güzel!.. Mütayit Rıza beyin oğlu güneş doğarken horul-horul uyurdu…
– Horul-horul uyurdu… Harıl-harıl da çalışırdı… Sen n'apıyorsun?… Bi tutturmuşsun sanat, sanat… Sanat karın doyurmuyor ama…
– «Sanatın doyuracağı bir yer var ama o sende yok…»
– Seni anlamıyorum… Anladın mı?.. AN-LA-MI-YO-RUM…
– Hayır anlamadım… Ne güzel… Ben de seni anlamıyorum…
«Evet hakim bey… ANLAŞAMIYORUZ…»