Kartallar Yüksek Uçar…
Ne kadar yanlış: Bir dizinin başına, bu filmdeki olaylar ve şahıslar gerçek değildir" yazmak… Peki, bu olaylar gerçek değilse ne?.. Ya da niye yazmış yazan?.. Şahıslar gerçek değilse, neden oynuyor oynayanlar… Hergün duyduklarımızın, yaşadıklarımızın gerçek olmadığına inanmak için mi seyrediyoruz bu diziyi…
Ağır ve sıkıcı akışı, doğal olmayan plastik oyuncuları ayrıca tartışılabilir ama en başta karanlıkları eşeleyen bu tip dizilerin başına konan yazı değişmeli… Şöyle yazmalı; "Bu filmdeki olaylar ve şahıslar gerçektir… Arif olanlar anlar… Ve de yarası olan gocunur…"
Bu işin şakası… Bu diziyi seyrederken düşündüklerim başka;
Yalancılar yoktur… Yalan yokluk… O nedenle, bir ölülerle bir de yalancılarla konuşulmaz… Suskunluktan da büyük bir suskunluktur yalancılık…
Suskunluğun yüksekliği belli değildir insan konuşuncaya kadar… Ama yalan mutlaka yerin altındadır… Söylemek için yerin altına girmek lazım… İşte bu yüzden anlaşamıyor yalancılarla doğrucular…
Yerin altında ve üstünde yaşayanlar farklıdırlar, anlaşamazlar…
İnsanlar iki çeşittir… İkili oynayanlar… Tekli oynayanlar… İkili oynayanlar görüntüde başa geçse de, hep ikincidirler aslında… Ötekilerde birinci…
Yalancılar ve ikili oynayanlar kumaşlarını herkesten çok kendileri bilirler… O nedenle doğruyu konuşanlar karşısında hep eziktirler…
"Kartallar yüksek uçar…" Doğru… Ama bir kartal var, gerçekten yüksek uçar… Bir de PARTAL var… Yalnızca iri cüssesini taşıtır yükseklerde… Ölünceye kadar…
Ve bu yozlaşma anaforunda gerçek kartalların yalnızlığı, çaresizliği büyüdükçe, partallar kartal yerine konuyor…
Hiçbirşeyin – herşey… Herşeyin – hiçbirşey yerine geçmesi kadar ters bir orantı bu…KARTALLAR YÜKSEK UÇAR…
Ne kadar yanlış: Bir dizinin başına, bu filmdeki olaylar ve şahıslar gerçek değildir" yazmak… Peki, bu olaylar gerçek değilse ne?.. Ya da niye yazmış yazan?.. Şahıslar gerçek değilse, neden oynuyor oynayanlar… Hergün duyduklarımızın, yaşadıklarımızın gerçek olmadığına inanmak için mi seyrediyoruz bu diziyi…
Ağır ve sıkıcı akışı, doğal olmayan plastik oyuncuları ayrıca tartışılabilir ama en başta karanlıkları eşeleyen bu tip dizilerin başına konan yazı değişmeli… Şöyle yazmalı; "Bu filmdeki olaylar ve şahıslar gerçektir… Arif olanlar anlar… Ve de yarası olan gocunur…"
Bu işin şakası… Bu diziyi seyrederken düşündüklerim başka;
Yalancılar yoktur… Yalan yokluk… O nedenle, bir ölülerle bir de yalancılarla konuşulmaz… Suskunluktan da büyük bir suskunluktur yalancılık…
Suskunluğun yüksekliği belli değildir insan konuşuncaya kadar… Ama yalan mutlaka yerin altındadır… Söylemek için yerin altına girmek lazım… İşte bu yüzden anlaşamıyor yalancılarla doğrucular…
Yerin altında ve üstünde yaşayanlar farklıdırlar, anlaşamazlar…
İnsanlar iki çeşittir… İkili oynayanlar… Tekli oynayanlar… İkili oynayanlar görüntüde başa geçse de, hep ikincidirler aslında… Ötekilerde birinci…
Yalancılar ve ikili oynayanlar kumaşlarını herkesten çok kendileri bilirler… O nedenle doğruyu konuşanlar karşısında hep eziktirler…
"Kartallar yüksek uçar…" Doğru… Ama bir kartal var, gerçekten yüksek uçar… Bir de PARTAL var… Yalnızca iri cüssesini taşıtır yükseklerde… Ölünceye kadar…
Ve bu yozlaşma anaforunda gerçek kartalların yalnızlığı, çaresizliği büyüdükçe, partallar kartal yerine konuyor…
Hiçbirşeyin – herşey… Herşeyin – hiçbirşey yerine geçmesi kadar ters bir orantı bu…