Karanlık Oda
"En güzel şeyler en kısa süren şeylerdir…" Derler… Kısalığı mı güzelliğinden?.. Güzelliği mi kısalığından?.. Doğası mı böyle güzelliklerin?.. Yoksa biz mi öldürüyoruz tek tek… "Üç günlük aşk…" "Bir anlık sevişme…" "Bir gecelik rüya…" "Bir tadımlık bal… "Niye güzellikler minicik-kısacık… Çirkinlikler kocaman, bitmez-tükenmez…Neden kelebek rengarenk?.. Kaplumbağa taş gibi… Güzellikler dayanıksız… Narin… Zayıfları yok etmek kolay galiba…
Şark miskinliğinden silkiniip yeni birşeyler üretmek varken, insanlara ışıltılar vermeğe uğraşanları karalamak, doruklardan çığ çığ yuvarlandıkça, aşağıları da yükselterek karları eritiveriyor…
Tek tük yükselen doruklar eritildikçe, eski hamamın eski suları eski taşlarla dökülüp duruyor başımızdan aşağı… Sonra da "BİZ" dediğimiz başkasıymış gibi: "Biz adam olmayız…" "Böyle gelmiş böyle gider" korosuyla çınlatıyoruz ortalığı…
Halbuki bir öğrenebilsek, güzellikleri yaratmanın da, yaşatmanın da öldürmek gibi elimizde olduğunu… O zaman, saygılı, gürültüsüz, küfürsüz sokaklar kirlenmeyecek… Tuvaletler kokmayacak… Umutlu şarkılar karamsarlığa yenilmeyecek… Çağdaş görüntüler kesilmeyecek… Bitmeyecek… Hiç kimse geri kalmışlığın kararmış kafesini açmaktan korkmayacak…
Ve negatif film, banyosunu tamamlayıp geleceğin kartlarına basıldığında, yalnızca güzelliklerden korkup, dışarı çıkamayanlar kalacak karanlık odalarında…