Çocukluk Üzerine…

Çocukluğunu ışıltılı bayram fişekleri gibi eritenlerin bir tesellisi vardır: "Her çağ kendine göre güzeldir" zamanların dev saati geriye doğru çalışmadığına göre, bu sözü küçük bir değişime uğratmak daha doğru olacaktır kanımca; "Her çağ kendine göre güzel olmak zorundadır…"

Önce her an… Sonra her gün… Daha sonra her çağ güzel olmalı… Olmalı ki, geçmişin ateşiyle yanan mumlar değil, geleceğin zorluklarını yakıp kavuran güneşler olarak sürdürelim yaşantımızı… Evet… İnsan bugünlerin düğümlerini çöze çöze hep ileri… Hep ileri yürümeli… Ama bazen olmuyor… Olamıyor… Buruk bir tebessümle siniveriyoruz bir köşeciğe… Niye tarttığı tam olarak anlaşılmadan eskiyiveren bir terazinin ortasında buluyoruz kendimizi… O zaman çocukluk yavaşca şekilleniyor kefelerin birinde…

23 Nisan'da böyle günlerden birisi… Bugün, çocukluğuma kadar uzanan gizemli bir zaman yolculuğunun sislerinde gülüşüyor herşey…

Dört-beş yaşlarımın minicik melodikası…

Gökdere'nin deli suları… Tomenyeri… Kuş avları…

Bursa'nın buğulu… Önlüklü sabahları…

İlk okulum… İlk aşkın büyülü karmaşası…

"Sonlar"dan habersiz, sorumsuz bir dünyanın, diz boyu "ilk"lerde adımıdır çocukluk…

"İlk"leri insanlığın da "ilk"leri olan dahiler, sanatçılar belki de bu nedenle koca bebekliği sürdürürler sonuna kadar…

Kimi insan yaşayamadığı için, kimi insan dolu dolu yaşadığı için arar çocukluğunu… Ben rahat, mutlu, özgür bir çocuktum… Huzur ve inançla geleceği eşeleyen adımlarım sıklaşsa da, çocukluğum arasıra rengarenk balonlar gibi yeniden uçuşur gözlerimden göklere…

Neyse… Her çağ kendine göre güzeldir!.. Mevsimler gibi!.. Şimdiki çağım da güzel… Ama çocukluğum apayrı…

Son birşey; okul önlükleri siyah değil beyaz olmalı… Beyaz mutluluğu daha iyi anlatır çünkü… Bir de hemen kararmasa…

İlhan İrem Official Web