Ceddin Deden, Neslin Baban
Gece hışırtılı, ıslak ve soğuktu… Biraz da ürkünç… Uzaklarda iki üç ışık göz kırpıyordu.
Alaca karanlık dalgalar kayalıklarda kişnerken, o kara eteklerini sürüyerek tepelerdeki şatoya yaklaşıyordu…
Yağlı meşaleler gökyüzünü isliyordu… Yosunlu zincirlerin kıyısında paslı haçlı askerleri zaman öldürüyorlardı…
Kapalıydı kara kapılar…
Ve o, geceyle birlikte kara çarşafları sonbaharı süpürerek yaklaştı kapıya…
Açıldı kapılar…
Avludan geçti…
Küçüldü… Küçüldü…
Şimdi dolgun bacaklı mermer sütunlarıyla satrançlı bir salonda minicik bir piyondu…
Özenle tuttuğu fiyonklu fermanı ilk kez buruşturdu…
Sonra, "kralım" dedi…
"Osmanlı sultanından haber var…"
Açtı ve okudu… Titrek sesi yankılandı duvarlarda:
"Tez açın Türklere Viyana kapılarını…"
"Tez acın…"
"Açın… "
" Uçuştu sesler… Karıştı kuşatma surlarına…
XXX
Avuç ayası Anadolu'ya konmuş bir elin parmakları gibi dağıldı Türkler dünyanın dört bir yanına…
"Ceddin deden – Neslin baban…"
"Tez açın kapıları…"
"Açın…"
Açıldı kapılar… Kimseler yoktu arkalarında..
Var mı açılan kapının/pencerenin faydası?…
Boşsa arkası…
XXX
Onlar, en dinamik çağların ateşli temposuyla yürüyüp gittiler…
Bizim dilimizde halâ iki ileri – bir geri mehter tangosu…
Başımızda halâ çağlar öncesine Ceddin Deden'lerle ilmik atmaya çalışan boş bezirganlar varken, sanatımız da/ kültürümüz de, çırpınışımız da tarih masallarıyla gözleri bağlanmış dolap beygirleri gibi olduğu yerde dönüp dururlar…
Dışardan gelen albenili çağrılara kapılan gençlik…
Karamsarlığa programlanmış karmaşık İnsanlar…
Kültür kargaşasında çağdaşlaşmayı unutanlar…
Ve kırılmış bir aynadan yansıyan garip dağılımlar…
Saz, İnce saz, ortaoyunu, oyun havaları, saray müziği, klasiklerden bir demet, Türk sanat müziği, Türk halk müziği (ötekiler halkın değil), Türk hafif müziği (bu adı "ağır" birisi koydu herhalde), Türk pop müziği (hafifliği kaldıramayanlar böyle diyorlar), arabesk (toplumun, patlatmaktan İnce bir zevk duyduğu sivilcesi…)
Aynamız bu…
Daha doğrusu, "Kırık görüntüler" bunlar…
Ve ellerindeki, yüreklerindeki bütün sırlarla kırılmış aynaları eritip bizim gerçek aynamızın, çağdaş Türk sanatının kalıbını dökmeye çalışan üç-beş hamleci var…
Onlara "kaka" denmediği gün böyle bir tartışmanın daha yerinde olacağı kanısındayım.
Stüdyo İmge
1985