Bir Saatim Olsa
Bir saatim olsa…
Anladık, saat herkesde var… Taşlı, Dijital, su geçirmez, altınlı, pırlantalı herkesde var…
Ama benimki başka… "Benimki" dedim… Aslında yok benim saatim… Mesela yani!.. olsa…
Akreple, yelkovanla oynadıkça, zaman insanlar herşey ileri-geri gitse… Zaman makinesi değil ama.. Saat… İyi düşünün… Çok fark var… Ben zamana gitmesem… Zaman bana gelse… Şöööle otuz yıl geriye gitsem…
Ama şimdiki yaşımda veya en az yirmibeş yaşında… Daha küçük veya daha büyük değil…
Çok şey mi istiyorum?..
İmkansız var mı?..
İstiyorum kardeşim!
Hem başta "Mesela yani" dedik ya!
Neyse… Şöyle otuz sene geri gitsem… Giysem gömleğimi, kollarını bozmadan… Potinler ayağımda… Pırıl pırıl briyantinlesem saçlarımı… Özenle… Alsam elime altın saplı bastonumu… Köstek… Yelek… İşte size İrem'i-zade İlhan bey… Dededen ve gönülden zengin…
Şöyle dikilsem boğazın bir yerinde…
Başımda bulutlar…
Ayağımda köpükler…
Uçuşan martılar…
Gönülden zenginim!.. Cebimde beş kuruş… Neye yeter?..
Geç oldu… Saate bakmalı…
"Beş" mi?..
Olamaz, hava kararıyor… Bu yaz akşamında saat beş olamaz…
Geri kalmış olmalı…
İleri almalı…
Şöyle otuz yıl kadar…
Aynı bulutlar…
Aynı köpükler…
Martıların torunlarının torunları… Ama aynı martılar!..
Saat yine beş…
Yaşım yirmibeş…
Cepte beşbin lira…
Neye yeter?..