Avarakasnak

Türk toplumu geçtiğimiz yıl, iki zıt düşünceyi doruklarda temsil eden iki şehit verdi.

Birisi, belleklerden silinmeyecek şekilde parçalanarak öldürüldü.

Diğeri, tarih mertebesine giden izlerin uzağında bile olsa, inandığı değerler uğruna, sağlığını hiçe sayan bir koşu içinde göçtüğünden şehittir…

Birisi, sahip olduğu ışıltılardan hiçbirini satmadan, Ankara'nın bir örnek apartmanlarının birinden çıkıp, lacivert Röno Oniki otomobiliyle bir dost ziyaretine giderken………

-İşine de gidiyor olabilirdi.-

İyi günlerde sevincini.

Ve kötü günlerde sıkıntısını içine atarak, diğer arkadaşları gibi Cumhuriyet gemisini terk etmeden, gözlemlerini derinleştirerek sürdürdüğü işine…

İçtenlikle inanarak gösterdiği çıkışa inanmasam bile, bir başka boyutta diğerine de saygı duyuyorum.

Düşünen bir beyin için -ki o düşünen bir beyindi- anlatılan gidişatın tersine o kadar çok gösterge varken, düşnücelerini ve düşünceleriyle özdeş yaşamını sonuna kadar sürdürdü.

Kurnazlıkla söylenmiş bir sözcüğünün ardından, aynı kulağı yanlış eliyle gösteriyor düşüncesine kapıldığım bile oldu…

O da, Ankara'nın en yüksek tepesinin en güzel evinde, avarakasnak bir yürüme şeridinde……

Toplumdaki uyanışı bir anlık görebilmek için hayatını vermeye hazır olan, ÖLDÜRÜLDÜĞÜNDE, hayatında görmediği bir sahiplenmenin yüreğine gömüldü.

Her yeni yazısını yazmaya oturduğunda düşlediği çalkantıların üstünde karıştı sonsuza.

Diğeri, kendi döneminde "Demokrasi Şehidi" ilan edilenlerin yanına doğru sürdürdüğü yolculuğunda, yaşamını özetleyen kalabalık bir saygının kucağındaydı.

"Değişim" olarak verilen şırınganın insanlık değerlerini yok eden bir yan etkisi olduğuna kızarken, iki ölüm yaşadık.

Birisini, yüreklerde ve hayatlarda yaşatma sözleriyle uğurlarken güzel bir yargıya vardık:

Her şey değişiyordu.

Değişecekti…

Zaman geçti, aynı insanların aynı törenleri yaptığını gördük…

Ötekiler için.

"Boşuna heveslenmeyin" der gibiydiler.

"Sizin gibi paramparça bir yılgınlığımız yok bizim."

Mumcu'nun ardından bir sene geçti.

O gün, tekrar mumlar yakılacak sokaklarda.

Yazılar yazılacak.

Yeminler edilecek.

Karanfiller…

O kadar.

"Uğursuz günler yeni başlıyor" demiştik.

İşte yine sustunuz…

Oysa diğer gidenin fikriyatı, şahinlerle, bacılarla yön çiziyor hayata…

Demek ki, âlem buysa, düşünceyi iktidar etmek lazım mızmızlanmadan. Bu da, sizin benliğinizi sollayamayan düşünce sığlığınızı çok aşıyor.

Sizin iktidarsızlığınız yüzünden sessizliğe mahkûm olan mumcular istediklerini yazıp söyleyebilirler.

Ama, bildik katillerin yakalanmasını "onur meselesi" ilan eden iktidar kaçkınları ve ötekiler, Yirmidört Ocak'larda sakın ola bir şey söylemesinler.

İlhan İrem Official Web