Aşk
Özgür insan, sozsuzlukta, sonsuz düşünceleriyle yalnız olmalıdır dedikten sonra aşk için ne demeliyim?
İki insanın birlikte özgürlüğü aramalarıdır desem… Daha başta kaybeder aşk. Çünkü iki insan birlikte yalnız ve özgür olamazlar.
Aşk paylaşmaktır… İki insan birlikte yalnızlığı ve özgürlüğü paylaşamazlar (bkz. Yalnızlık Paylaşılmaz, Özdemir Asaf).
Birbirine aşık iki insan neyi paylaşır? Güzellikleri… Güzellik ne?..
Sana göre uçsuz bir papatya tarlası belki. Bana göre martıların çöplendiği bir kumsal akşamüstüsü.
Önce güzellik ve çirkinlik anlayışları aynı olmalı iki insanın.
Çirkinlik… Çünkü sevgi ile yola çıkan iki insan güzellikk paylaşmaktan çok çirkinlik öğüteceklerdir. Evet, bu en güzeli. Aşk, iki insanın çirkinlikleri öğütüp güzelliklere dönüştürülmeleridir.
Çirkinlikler nasıl güzelliklere dönüştürülür?
1) Görmezden gelerek (Not: "Aşkın gözü kördür" sözü bu gruba dahil kişilerce ortaya atılmıştır.)
2) Yenerek.
Kötülükleri, çirkinlikleri yenmek için kötülüklerden daha kötü olmak gerektiğinden güzel insanlar hep yalnız kalırlar.
Yalnızlığı geç bi kalem. Biz iki kişiyiz ve birbirimize aşığız. Ve de kötülükleri yeneceğiz… Dedim ya, kötülükleri yenmek için daha kötü olmak lazım. Oysa aşk için "iki insanın çirkinlikleri öğütüp güzelliklere dönüştürmesidir" dedik. Dikkat edin. Yenmek değil öğütmek diyorum.
Bütün çirkinlikleri öğütmek gibi bir amacımız varsa, bu ancak sonsuzlukta, sonsuz düşüncelerle yalnız kalmakla gerçekleşir.
İki kişi yalnız değildir. Ve çirkinlikler aşkı öğütmek için vardır. Yalnızlığı değil.
Yalnız insan, ulaştığı görkemli boyutların sarhoşluğu içinde maddesel kavuşmaların hazzını hiçbir zaman yaşayamaz. Bu nedenle her zaman herkesten çok aşıktır. Çünkü aşk kavuşmamaktır.
Evreni oluşturan en küçük zerreye bile sonsuz bir aşkla bağlanan kişi fiziksel aşkları hep sabaha bırakır. Ve hiç uyanmaz. Onun için hep düşler gerçektir. Uyanıklar içinse gerçekler düş.
Şimdi evrensel gözlüklerimizi çıkaralım. Ve diyelim ki uyandık; dünya ölçüleri içinde sevgi iki insanın birbirleriyle bütünleşmesidir. Bu bütünleşme sevgide mantık sınırları içerisindedir. Sağlıklı evlilikler, sağlıklı çocuklar ve torunlar böylesi ilişkilerden doğarlar.
Sevgiyi aşanlar aşka varırlar; ve gerçek aşkta mantık yoktur. Duygular yoğun bir sis perdesi içindedir… Ve mantık görünmez artık. O sislerin içi olağanüstüdür. Sisler dağılıncaya kadar inanılmaz ve olanaksız sözleri anlamsızdır… Ve yavaş yavaş sisler dağılmaya başlar. Bu dağılma mantıksızlık ve anlamsızlık eş anlamlı oluncaya değin sürer. En güzeli ve en doğrusu bu sislerin girildiği gibi elele çıkmaktır. Biri dışarı çıkar, diğeri aşkın büyülü sisleri içinde kalırsa, dışardaki mantığın, içerdeki duyguların güzelliğini anlatır durmaksızın… Birbirine bağlı iki insan için mutsuzlukların doğrusudur bu.
Aşkın sonunda mutlak iki yalnız oluşur. Birbirleri için artık yok olan iki yalnız.
Aşkın sisleri içinde kalıp, evrensel yalnızlığı ve özgürlüğü bulabilen varolur. Diğeri için sonsuz bir arayış dönemi başlar. Aradığı terkettiği sislerdir. Bir gün bulacak ve sislerin içinde varolacaktır. İşte o aşamada düşler gerçektir artık.
Ben şimdi evrensel yalnızlığımla aşk sisleri içerisinde olabildiğimce özgürüm. Artık aranışım kendimi aşmak ve evrenin en uzak köşelerine ulaşmak için… Bu sislere yalnız mı girdim; yoksa birisiyle girip terk mi edildim? Anımsamıyorum. Mutsuzluğumla, bitmeyen doğum sancılarımla mutluyum. İnsanın"insanım" diyebilmenin mutlu doruğuna ulaşabilmesi için aşk köprüsünden geçmesi şart diyorum.