Yirminci Yüzyıl Kumsallarının Yaşlı Mürebbiyeleri…
Her özgürlük bir başka özgürlüğün başladığı yerde biter… Başka bir deyişle, özgürlüklerin sınırlarını diğer özgürlüklerin sınırları belirler …Böylece özgürlükler sınır sınır birleşip (veya ayrılıp) bir özgürlük dünyası oluştururlar…
Komşunun müziği benim uyuma özgürlüğümün sınırlarını rendeliyorsa, ben kulaklarımı tıkamadan komşu kısmalı sesi…
Ama komşum perdelerini kapatmadan soyunup giyinmesini seviyorsa, benim özgürlük sınırlarımı zorladığı düşünülemez… Yalnızca benim özgürlük haklarımı kullanıp kullanmamam sorunu doğar…
Gözümü faltaşı gibi açışım, kapayışım, parmaklarımın arasından bakışım, perdemi ya da lambamı kapatışım benim nasıl bir yapıya sahip olduğumu sergileyiverir «kişilikler» müzesinde…
Çıplak komşuma bakmak ya da bakmamak için herşeyi yapabilirim… Ama komşuma, «kapat kardeşim şu perdelerim» diye bağırırsam kendi içimdeki bozuk bir yapıyı haykırmış olmaz mıyım?.
Nasıl ki, çocuk bahçesinde değil de yirminci yüzyılın bir kumsalında tüm vücudunu güneşlendirme özgürlüğünü kullanan bir hanımı görmezden gelmek yerine örtünmesini istemek kendi zayıflığımızı anlatır…
Çağımız Özgürlük çağı… Tüm dünyada önce bireysel sonra toplumsal özgürlükler doğuyor bir bir… Ve özgürlük küçücük bir çocuk daha… Bu çocuğun en büyük düşmanları da, çağın gerisinden çağı azarlamaya kalkan yaşlı mürebbiyeler galiba…
İnsanları özgürlükler karşısındaki davranışları anlatır en güzel… Toplumları da…
Belki de çağdışı mürebbiyeler yüzünden yetişemiyoruz dünyanın ilerleyen adımlarına…