Lirizmin Senfonik Söylemi – Burak ELDEM

Uzunca bir suskunluk döneminin ardından Bezgin adlı albümü piyasaya çıktığında, dinleyenlerin pek çoğu İlhan İrem'in müzikal çizgisinde alışılmışın dışına çıkan değişimi ayrımsamıştı. Albümde yer alan parçaların melodik yapıları değildi sözkonusu değişimin egemen olduğu yön; ama gerek düzenlemeler, gerekse söyleyiş tekniğinden kaynaklanan genel hava, belli belirsiz bir "oryantal" görünümü taşımakta, şarkı sözlerindeki karamsar anlatımla birleştiğinde de o dönemde tırmanışın zirvesini yaşayan arabesk türü yapıtları çağrıştırmaktaydı. Albümün ilk parçası olan Bezgin, batı anlayışı ile yorumlanmış doğulu bir şarkı, diğer yüzde yer alan Ben Değilim ise Akdeniz havası taşıyıp oryantal süslemeler ile düzenlenmiş bir yapıt izlenimi vermekteydi. Albümde yer alan parçaların isimlerinde bile açığa çıkan (Bezgin, Çöküntü, Ölmüş İçimde Hasret) karamsar hava, geniş dinleyici kitlesinin yargılarını etkiliyor, İlhan İrem'in şu ya da bu nedenle arabeske yönelen bir deneme yaptığı düşünülüyordu. Uzun yıllar batılı bir çizgiyi izleyen sanatçı, olgunluk dönemine ulaştığı bir Önceki albümü Sevgiliye'nin ardından biçem mi değiştiriyordu?
Evet, gerçekten bir biçem değişikliğinin ilk sinyallerini taşıyordu Bezgin, ama yukarıda belirtilen yönde değil. İlkin ayrımsanamayan, ancak dikkatli kulakların kaçırmadıkları bir parça vardı ki, albümün genel havasının dışına çıkan niteliğiyle bugünün İlhan İrem'inin üç yıl önceki habercisiydi: Olanlar Olmuş. Yaklaşık dokuz dakika süren parça boyunca çok sayıda enstrüman özgün bir bileşimi başarıyla yorumluyor, İlhan İrem'in parçanın ortalarındaki ilginç vokali de bu kompozisyonu bütünleyen gerçek anlamda batılı bir unsur oluyordu. Ağırlıklı ve rafine bir yapıttı Olanlar Olmuş. Sanki bir bütün süreçten çıkarılmış bir yaşantı parçası, ya da eklenecek yeni parçalarla oluşacak zincirin ilk halkasıydı. Sanatçının içinde bulunduğu arayışın ne olduğunu tam bir açıklıkla görebilmemiz için, 1983 yılında tamamlayacağı Pencere albümünü beklememiz gerekecektir. Bu çalışmayla birlikte uzandığı alan, bizim için oldukça yeni, batılı müzik çevreleri için ise yaklaşık on yıllık bir olay olan "Senfonik Pop", daha doğru bir deyişle "Senfonik Rock"tır. Evrensel bir müzikaliteye ulaşma yolunda nitelikli, ama aynı oranda güç bir alana girmiştir İlhan İrem.
Olanlar Olmuş'u bir dönüm noktası olarak ele alıp, o noktaya gelene dek izlediği çizgiyi kısaca gözlemlememiz gerek İlhan İrem'in. Böylece nereden yola çıkıp nerelere geldiğini, ve daha nerelere uzanmakta olduğunu daha açık seçik görebiliriz. 1970'li yılların ortalarına gelirken hızla parlayışına tanık olduğumuz bu genç, duygusal sanatçı, hangi ortamın hangi tüketici koşullarında ve hangi müzikal anlayış içinde seslendi müzik dünyamıza? Kendi deyimiyle bu Dinazorlar Sofrası karşısındaki yeri neydi?
Birleşsin Bütün Eller'in radyolarda sık sık çalınıp, çoğunluğu genç olan dinleyici kitlesinden olumlu tepki aldığı dönemde, Türk pop müziği de uzun bir birikimin ardından ulaştığı yoğun kıpırtıları yaşıyordu. Oldukça uzun bir süre güncelliğini ve popülerliğini koruyup, gerçekte yabancı parçalara alelacele yazılmış Türkçe sözlerle söylenen kolaycı şarkılardan başka birşey olmayan "aranjmanlar", kendi bestelerini kendileri yapan ve sayılan günden güne artmakta olan şarkıcı ve toplulukların yoğun bir üretim içine girmeleriyle giderek gözden düşmeye başlamıştı. Seçenek oluşturma durumundaki bu pop topluluk ve şarkıcılarının çoğu da, gerçekleştirecekleri yaratımlarına kaynak olarak otantik kültürümüzü seçmiş, halk müziğimizin hayli geniş olan anonim yapıtlar birikiminden büyük ölçüde yararlanmıştı. Dönemin adlandırmaları içinde "Anadolu-pop" ya da "Folk-pop" denilen bu tür, önemi yadsınamayacak bir hızlandırıcı görevi yapmış, yerli pop müzik anlayışına yeni boyutlar kazandırmıştı. Sözkonusu alanda deneyimleri eskiye dayanan bir Barış Manço, bir Cem Karaca, ve bir Fikret Kızılok, gerek popülerlik gerekse özgünlük açısından anmadan geçemeyeceğimiz önemdeki isimler. Türkiye'de Rock'ın babası olarak nitelendirilen Erkin Koray da, bu gelişim döneminin güçlü sanatçılarından. Yapıtlarında rock unsurları ile birlikte folklorumuzdan da izler buluyoruz. Başarılı çift ses uygulamaları, banjo ve gitarı folk türü yapıtlarımıza ustaca uyarlamaları ile dikkati çeken Modern Folk Üçlüsü'nü ve koşut bir çizgide müzik çalışmalarını sürdüren Üç Hürel'de saymamız gerek. Anadolu kaynaklarını derleyip batıdaki güncel rock kalıplarıyla dengeli bir bireşime ulaşmağa çalışan Edip Akbayram ve topluluğu Dostlar da yine aynı yıllarda parlayan sanatçılardan.
Kısacası Berkant ile hızlanan batı eğilimli Türk Pop Müziği, yetmişli yıllar içinde belirgin bir arayışın uzantısındaki yol ayrımını yaşıyordu diyebiliriz. Yukarıda saydığımız folk ağırlıklı müzik yapan sanatçılar dışında, katıksız batılı anlamda yaratımlar gerçekleştiren Türk bestecileri de beliriyordu yavaş yavaş. Sözgelimi bir Timur Selçuk, henüz bugünkü konumlarına ulaşamamış olsalar da bir Mazhar-Fuat-Özkan, nitelikli müzik arayışlarının çoğaldığı dönemin başarılı sanatçılarıydı. Ne var ki henüz tam anlamıyla bir kimlik bulamamış, hatta adı bile konamamış olan (x) Türk pop müziğinin daha bir çok genç yaratıcıya gereksinimi vardı. îşte İlhan İrem, böylesi arayış ve kıpırdanmalar içindeki bir müzik piyasasına, duygusallığı, insan sevgisi ve barış özlemleriyle ördüğü Birleşsin Bütün Eller ile girdi.
Henüz on sekiz yaşının içtenliğini ve deneyimsizliğini yansıtan düz ve yalın içerikli şarkılarında bile, tüm süslenmemişliğe karşın duru bir lirizmi başarıyla yakalamış, belki de en çok bu yönüyle sevgisini kazanmıştı gençliğin. Gerçek anlamda bir çıkış yaptığı Haydi Sil Gözlerini (Boşver Arkadaş), ve ardından gelen Anlasana, tümüyle. doğrultuda bir anlayışın izlerini taşırken yalnızca üç kırkbeşlik plak ile biçimlenmesine karşın kendini kabul ettiren bir (x): Türk Hafif Müziği, Türkçe Sözlü Hafif Müzik türünden hangi ölçülere yaslandığı belirsiz terimler kullanılmaktadır.
 (x) Türk Hafif Müziği, Türkçe Sözlü Hafif Müzik türünden hangi ölçütlere yaslandığı belirsiz terimler kullanılmaktadır.

İlhan İrem Ekolü" yaratıyordu müzik dünyamızda, ki bu olay yirmisine gelmemiş bir genç sanatçı için azımsanacak başarı değildi. ÖzelIikle Haydi Sil Gözlerini kısa süre içinde büyük bir popülerliğe ulaşıp, o yılların en çok sevilen şarkılarından biri oldu. Aynı yaygınlık, plağın B yüzünde yer alan Yazık Oldu Yarıınlara için de geçerli. Tüm sanatsal olgularda olduğu gibi müzik yapıtlarında da yaratıcıyı güdüleyen unsurun, ayırdında olarak ya da olmayarak etkileşim içinde bulunduğu dış çevrenin gereksinimlerine yönelmek olduğu savından yola çıkarsak, 1970'li yıllar gençliğinin şiddetle duyumsadığı yalın ve katıksız sevgi gereksinimine romantizm boyutunda en dolaysız ve net yanıtı verenlerden biri olan İlhan İrem'in, kısa sürede ulaştığı büyük popülariteyi daha kolay açıklayabiliriz. Bu arada üstünden atlamamamız gereken bir önemli nokta daha var: müzikte romantizmi yıllarca İtalyan şarkıcılarından ve San Remo şampiyonlarından izlemeye alışkın Türkiye'Ii dinleyici, bu kez yerli bir bestecinin yapıtlarını sözleri de anlayarak dinlemektedir.
İlk dönemlerindeki besteleri, İlhan İrem'in henüz tam bir rahatlık ve güveni yansıtmadığı, ancak melodik kompozisyon açısından oldukça başarılı yapıtlar olarak göze çarpıyor. Gitarı yeni eline alan birinin, akorları Öğrenirken birinci perde üzerinde yapılananları yeğlediği bilinir. Parmakların en rahat uzandığı La minör, Re minör ve Mi majör akorları sözgelimi. İlhan İrem gitarı uzun bir süredir çalmaktadır, ancak ilk dönemindeki bestelerinin bu akorlar üzerinde oluştuğunu görüyoruz. Kuşkusuz bu olay acemilikten değil, yalın bir müzikaliteyi yakalama kaygısından ileri geliyor. Ne var ki onun karmaşık akorları pek ender yeğleyen bu yöntemi, kimi eleştirmenlerin bestelerini kolay parçalar olarak nitelemesine yol açmaktadır o dönemde. Oysa İlhan İrem yapıtlarının tüm yönleriyle geniş ölçüde ilgiIenmektedir. Parçaların düzenlemelerinde girişlerin (introduction) tümü ve ara geçişlerin çoğunluğu, onun imzasını taşımaktadır. Hatta bir çok yapıtında orkestrasyon işlemlerine bile katılmaktadır. Ancak her şeye karşın bir arayış içindedir ve izleyeceği yol henüz tam anlamıyla netleşmemiştir; her ne denli dinleyicilerin gözünde belirgin bir "İlhan İrem" ekolü oluşmuş olsa da.

1975 yılında, kendi ölçütleri İçinde politik denebilecek bir besteyle yeni bir çıkışı dener. Bir Varmış Bir Yokmuş, ya da daha çok bilinen adıyla Kuklacı Amca, kirletilmekte olan bir gezegenin duyarlı bir bireyinin yakınmaları, başkaldırı özlemleridir. Böylece Birleşsin Bütün Eller'den sonra bir kez daha bireysel sevgilerin ötesindeki sorunlara uzanmakta, ancak bu kez kırgın bir anlatım yansıtmaktadır. Henüz on dokuz yaşındadır İlhan İrem, yine de tepkisel bir yaklaşımı olan bu parçası onu tam anlamıyla doyurmamış, kısa bir süre sonra Kuklacı Amca'sını toplatıp bu tür çıkışları yönteminin kesinleşeceği dönemlere bırakmıştır. Ardından gelen yapıtlarda gördüğümüz sanatçı, yine duygusal aşk şarkıları söyleyen İlhan İrem'dir. Burada aşk şarkısı kavramının üzerinde biraz durup, sözkonusu parçalarda yalın bir anlatıma karşın içtenliğe yaslanan lirizmin kolayca ayrımsandığını belirtelim. Masallardaki sevgiler değil, günlük yaşamın içinden tüm canlılığıyla çıkarılmış yaşantı dilimleridir bunlar; çünkü İlhan İrem kendi deyimiyle "yaşamadığı şeyi yazmamaktadır". Ve her parçanın sonunda bir umut ve iyimser yaklaşım kendini belli etmektedir.
Ver Elini, Havalar Nasıl ve Sensiz de Yaşanıyor adlı kırkbeşliklerle süren başarılı çizgisi, askere gitmeden önce bitirdiği Sevgiliye adlı albümle olgunluk dönemine ulaşmıştır İlhan İrem'in. Tümüyle bir adak olan bu albüm Hoşgeldin diye başlayıp, Güle Güle diyebilmektedir. Bir yenilik olarak albümdeki parçaların arasında her seferinde değişik bir enstrümanla çalınan melodi geçiş olarak kullanılmakta, sonunda İlhan İrem de sesiyle bu geçişe katılmaktadır: "Bir otel odasında seni düşünüp/yalnızlığımı soyunuyorum". Sevgi Yetmez, Yeni Bir Şarkı ve Yıllanmış Şarap, albümün güçlü parçaları olarak dikkati çekmekte, sanatçının yalnızca sözlerde değil müzikal yapıda da son denli rahat ve güvenli bir düzeye ulaştığını belgelemektedir. Bu noktada, İlhan İrem'in parçalarındaki çok belirgin bir özelliği de vurgulamamız gerek; yumuşak bir akış içinde süren yapıtların ortasında hızlı bir yükselme, bir patlama yer almaktadır sürekli. Sanki fırtınalı bir karşı çıkıştır bu, sözlerine yansımayan bir başkaldırının müziğindeki dışavurumudur. Sözgelimi yine Sevgiliye'de yer alan ve sanatçının Eurovision seçmelerine katıldığı Bir Yıldız'da olduğu gibi:

"Işıltılar İçinde tutsaklığı yaşarlar
 Sanatçılara benzer göklerdeki yıldızlar"

Kuşkusuz bu kez yarı belirgin bir başkaldırı sözlerde de kendini göstermektedir. "Yıldız" olgusunun parıltılı zincirleri ile bağlı olmaya bir tepkidir bu.
Ve geliyoruz başta sözünü ettiğimiz Olanlar Olmuş adlı parçanın yer aldığı Bezgin albümüne. Sanatçının kendi anlatımıyla, askerlik dönüşü içinde bulunduğu ruhsal durumun en iyi tanımıdır bezgin sözcüğü. "Eğer mutlu ve coşku dolu olsaydım, albümün adı da Coşkun olurdu" diyor, ve ekliyor: "Parçalardaki isimlere dek yansıyan karamsarlık, tümüyle öznel duygulanımlarımla ilişkilidir."
Birbirinden geniş ölçüde ayrılıklar gösteren çok çeşitli tür müziğin yanyana ve içiçe dinlendiği ülkemizde, bu müzikal karmaşanın bitmesinden ve pop müziğin bir çok girdiyi potasında eritip özgün bir bireşim olmasından yanadır. Olanlar Olmuş ile birlikte sürdüreceği böylesi bir arayış, yöresel ile evrensel arasında uyumlu bir dengeyi bünyesinde gerçekleştirecek yeni bir türe ulaşmayı hedef almaktadır ki, "Çağdaş Türk Müziği" demektedir buna sanatçı. Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği ve bugün hâlâ "Hafif Müzik" denilen tür, oluşacak yeni müziğin harcında yer alacaktır.
Bezgin'in ardından girdiği suskunluk dönemi, bu arayışın uzan-tısında gerçekleştireceği yeni çalışmasının hazırlık dönemidir gerçekte. Ne yapacağı, hangi yolu izleyeceği aşağı yukarı bellidir artık: uzun bir öykü anlatacaktır İlhan İrem, hepimizi yakından ilgilendiren bir öykü. Bir insanı doğumundan ölümüne dek geçen süre içinde ele alacak, müziğiyle anlatacaktır. "Müzikal dili" ise Türkiye için oldukça yeni bir türe, Senfonik anlatıma yaslanacaktır. Bir başka deyişle yıllardır başarıyla sürdürdüğü lirizmin, senfonik söylemine uzanacaktır sanatçı.
Nedir bu senfonik müzik? Sözcük anlamıyla senfoni, büyük orkestra için yazılıp seslendirilen, ve üç ya da dört bölümden oluşan kompozisyondur. Temponun kendi içinde değişim gösterdiği bu yapıtlar, genellikle hızlı (allegro) başlayıp ağırlaşan (adagio), ve yine hızlıyla sona eren orkestral parçalardır. Senfoninin klasik müzikteki bu görünümü, rock müzikte geniş bir açılımın yaşandığı 1970'li yıllarda yeni ve modern bir niteliğe sahip olur. ilk olarak ünlü topluluk Moody Blues'un büyük orkestra eşliğinde konserler vermesiyle başlayan senfonik devinimler, rock dünyasında giderek hızlanan bir yaygınlığa kavuşur. Peter Gabriel'in Genesis'i, Rick Wakeman'lı Yes, ve kuşkusuz Pink Floyd, blues düzleminde gerçekleşen yeni senfonik müziğin önde gelen isimleridir. Özellikle Pink Floyd, yer yer theatral anlatıma ulaşan yapıtlarıyla (The Wall) bu türün yığıncıllaşmasında etkin rol oynar. Ancak senfonik müzik anlayışı artık büyük orkestra ile müzik yapma gerekliliğinin sınırladığı bir boyutta değil, aynı işlevi elektronik ses ve efektlerle daha modern biçimde gerçekleştiren bir düzeydedir. Ve herşeyin ötesinde, bir "öykü" anlatmayı ön plana çıkaran Senfonik'çiler, belirli bir iç tutarlılığa sahip politik bir çizgide dışa vurulan başkaldırıların sözcüleridir. Güncel nesnel dünyanın düşündürücü katı görünümlerine karşı çıkan bir tür olma durumundadır senfonik rock.
Ülkemizde henüz oluşumunu tamamlayamamış bir pop müziği çeşitli kanatlardan başlayan uyanışı yeni yeni yaşarken, İlhan İrem biçim için hayli yeni ve uzak görünen bir çizgi olan senfonik müziği seçmiştir ulaşacağı çağdaş ve evrensel bireşim için. 1983 yılında piyasaya çıkan Pencere adlı albümü daha sonra tamamlayacağı Köprü ve Ve Ötesi ile bütünlenecek trilogy'nin İlk basamağı olurken, insanın yaşam süreci düzleminde senfonik bir anlatımın ilk örneğidir. Baştan sona tutarlı bir bütün oluşturan Pencere, elektronik ses ve efektlerin başarıyla kullanıldığı, müzikal açıdan İlhan İrem'in tam bir yetkinliğe ulaştığının göstergesi olan güçlü bir yapıttır diyebiliriz. Bir bebek ağlaması ve Günaydın; pencere açılıyor, yaşamla tanışıyor küçük konuğumuz (ya da biz). Bir helikopter efektiyle birlikte, büyüyüp ergenlik çağına ulaşmasını izliyoruz Dünya'da; kuşkusuz bu çağın doğal özelliği olan merak ve gizli bir hayranlık da var: "Hem anlamam/hem severim seni dünya". Müzikal yapıdaki diri ve kesik efektler, ergenlik çağının çoşkusunu canlardırıyor gözümüzde. Ardından doğal süreç gelişimini sürdürüyor: seviyor genç dostumuz, ve bunun getirdiği sorunları yaşıyor. İster İnan İster İnanma diyor sevgisini söylerken. Anlam veremediği karmaşaları, yalın ve dosdoğru olmaktan uzak ilişkileri, karşıtlıkları, çelişkileri, bir denge içine yerleştirmeğe çalışarak Terazi'de irdeliyor. Olgunluğa ulaşmış bir sevginin çağrısını Sevecen'de, olgun dostumuzun gözlemlerini ise Gece Yolculuğu'nda izliyoruz. Bu arada yine aynı parçada Roger Waters'ın biçeminin İlhan İrem üzerindeki etkisine de tanık oluyoruz. Albüm, bu doğal sürecin bitimiyle sona eriyor; yani ölümle. Ama öykü henüz bitmiş değil. Bundan sonrası, yaşam ötesi bağlamındaki bir alegoriyle birlikte Köprü ve Ve Ötesi'nde sürmekte.
Başta da söylediğimiz gibi, oldukça zor bir alana yönelen ça-lışmalannın ilk basamağını başarıyla geçti İlhan İrem. Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, Haydi Sil Gözlerini'deki düzeyinden oldukça ötelere ulaşmış durumda Pencere ile. Ama derininde yine aynı duyarlılık, ve yine aynı lirizm var. Senfonik pop ve bu yolla ulaşmak istediği "Çağdaş Türk Müziği" için, deneyimlerinden yararlanacağı sayısız batılı sanatçı duruyor önünde. Ama bu üç albümlük yapıtıyla birlikte, o da batılı bir sanatçı olarak görünüyor; üstelik özgün ve hepsinden önemlisi bizden biri. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki Pencere kesinlikle batılı meslekdaşlarının yapıtlarından aşağı değil.
Pop müziğimizin önemli kıpırtılarla yeni bir uyanış dönemine girdiği günümüzde, azımsanamayacak bir yükü sırtlanıyor İlhan İrem. Senfonik pop gibi güçlü ve nitelikli bir müzikal anlatım biçimini, ülkemizde büyük bir yüreklilikle duyurmaya çalışıyor. Bununla da kalmıyor hatta, ve diyor ki Çağdaş Türk Müziğine yöresel ile evrenselin sentezi düzeyinde ulaşacağız. Eleştiriyi pek severiz ulusça, kolay beğenmeyiz herşeyi. Ama görüşlerine katılıp katılmamak bir yana, böylesine yürekli bir çıkışı başarıyla sürdürdüğü sürece bize düşen, iğneleri çuvaldızları bir yana bırakıp İlhan'ı alkışlamaktır gibi geliyor bana.

 

İlhan İrem Official Web