Kıro İmparatorluğu
Plaka numarasını, rakım/nüfus tabelasından, otelin parkına kadar gördüğü otomobillerden öğrendiği şehirde, kim, ilk defa, "hemşehrilerim" diye nutuklar atmış?
İlk defa kim; "Cannım dinleyicilerim, sizin alkışlarınız beni yaşatıyor. Kurban olayım size," demiş?
"Vatan için çalışıyoruz," sözünü ilk kez kim söylemiş?
"İmaj" sözcüğü bize çok yeni, ama, mutlaka, bir zaman önce, birileri, ilk defa; "Yeni bir imajla, büyük yeniliklerle geliyorum," demiştir.
Bir zamanlar, birileri mutlaka, ilk kez; "Amacımız, sizlere daha iyi bir gazete sunmak," dedi. "Kendim için bir şey istiyorsam namerdim." "Bir koyup üç alacağız." "Kıç üstü oturdular." "Ya bitecek, ya bitecek!"
Yeni Türk Pop Müziği'nin kalınlığa endeksli patlamasına rahmet okutacak, özlü sözler (!)
Birileri, zamanın bir diliminde ilk kez söyledi, yankıları sürüyor. Çok yıllar önce, kürklü kadınla, briyantinli dostu,
Etiler'deki bir mağazaya girip, ilk kez, altın kaplamalı armatürler aldı.
Arz/talebin boğucu sıkıştırmasına kapılıp, birileri, aynalı, yaldızlı, mega alışveriş merkezleri tasarladılar.
Güdük kalmışlığın ezik saldırganlığıyla, uykularımızı, hayatlarımızı delen,
Griliğin en saf feryatları; Hoparlörlü, badideez, soğancılar.
Öte yanda, bu cinsin, kendilerinden oluşan bir yarımadaya tutunanları;
Kültür zafiyetinin başarılı köşebaşı çocukları… Kültürsüzlüğün boşluğunda tepetaklak uyuyan yarasaları, "aykırı yaşam biçimleri" olarak tezgâhlayan, Cilali İmaj Devri ekranları.
İkinci Cumhuriyet, Neo Osmanlılar, ortaoyunu programlar. Amerikancılık.
Biliyoruz ki, Amerika Birleşik Devletleri'ni, ortak çıkarlar, beklenmedik fırsatlar, gerçekleşen satıh rüyaları bir arada tutar.
Japonya, geleceği gelenekleriyle sarmalamıştır.
Türkiye'yi bütün "izm"lerin, bayrağın, ülkü birliğinin ötesinde bütünleştiren, tek bir kader ortaklığı var;
Kıroluk! -Çağı cehaletle yakalamanın organize kötülüğü.-
Tarihimizin bir yerinde, ilk kez sahneye çıkan sahteciler…
Yetinmeyi öğrenip, öğretenler… Derinliksiz "Türküm, doğruyum" çocukları…
Hiçbir şey almayanların vermeyenleri alkışlama sanatı öylesine gelişti ki, artık sıradan insanlarımız -hatta, sıra altına sığınmış olanlar- kıroluğu rölyef gibi işleyip, sanat haline getirerek, sıradışı olarak baş tacı oluyorlar. "Gelişme" dedikleri ise, yalnızca teknoloji transferi.
Ayaklar, pis kokulu bir sıradanlık getirdiler toplumsal hayata.
Ve başlar, ayakların kavrayamadığı ütopik(!) ışıltılarda.
Toplum, medyanın keyifli uskur köpüklerinde, kıroluğun ihtişamına alkış tutuyor.
En iyimser bakışla, üç-otuz kişiyi geçmeyen bir zirai mücadele ekibi kaldı. Bugünü ve geleceği sarsan çekirge sürüsünün tehdidi altındayız. İnsanlar, aymazlık içinde, orgazmik zevkler alıyor yok edilmekten.
Olup bitenin dışında hiçbir şey söyleyemeyen belgeseller yapılıyor son durumumuza dair. -Bu kara geçişi savunan, olumlayarak irdeleyen.-
O belgesellerde sanatsal inceliğini "melödi" diyebilerek belgeleyen müzik prodüktörleri görüntüye geliyor.
Daha ötede, güzel bir yaşam hissedenleri, topluca intihar etmiş sanıyorlar. Sahillere vuran, yunuslar, balinalar kim? Soyulmuş derilerin acılı çığlıklarıyla, tanrısallıktan, yaşama sanatından uzak, yaratık bir DNA'nın çöllerinde.
Nadastan sonra yeşerecek, yirmibirinci yüzyılın yangın ormanları… 
Işık ve sevgiyle…
İlhan İrem Official Web