İlhan İrem’den Işık ve Sevgiyle (bölüm 1)
Sene1969… Ortaokul son sınıf…14 yaşındaydım. Okulun lise bölümünde okuyan müzisyenlerin çağrısıyla, okul orkestrasına solist olarak girdim. 1970 senesinde, Milliyet Gazetesi'nin düzenlediği Liselerarası, Müzik Yarışması'nda Marmara Bölgesi birincisi olduk. Aynı kadro ile 1972 senesine kadar dört yıl boyunca Bursa Çelik Palas Oteli'nde ve Uludağ diskolarında dans müziği şarkıcılığını sürdürdüm. Aphrodite's Child, Creedence Clearwater Revival, Bee Gees, Beatles, daha çok RoIIing Stones, Iron Butterfly ve Pink Floyd söylüyordum.
"Meltemler" adı altında gerçekten çok iyi müzik yapıyorduk.
"Haramiler", "Mavi Işıklar", "Damlalar" gibi o yılların ünlü ekipleri Bursa'ya konsere geldiklerinde, değişmez ısıtıcı gruptuk. İlk ezberlediğim şarkılar; Aphrodite's Child grubunun "Ouando L'omore Diventa Poesia" adlı sorkısı ile Jose Feliciano'dan "Rain" ve "The Windmills Of Your Mind" idi. Giderek başkalarının şarkılarını söylemekten sıkılıp ilk beste denemelerine yöneldim.
Bir taraftan akustik gitar ve solfej dersleri alıyordum.
1972 yılının sonlarına doğru, evde amatörce kayıt yaptığım dört bestemi yanıma alarak tek başına İstanbul'a geldim. 17 yaşındaydım ve İstanbul'da tanıdığım hiç kimse yoktu. Unkapanı Plakçılar çarşısında birkaç olumsuz yanıttan sonra, rastgele girdiğim plak şirketinde Antuan Şoriz'le tanıştım. Deneme kayıtları ve Bursa-İstanbul arasında giderek sıklaşan gidiş gelişlerden sonra 1973 senesinde ilk 45'liğim yayınlandı; "Birlessin Bütün Eller/Bazen Nese Bazen Keder" 96 adet satan bu ilk denemeye rağmen, 1974'te ikinci single yayınlandı; "Yazık Oldu Yarınlara/Haydi Sil Gözlerini" ya da bilinen adıyla "Boşver Arkadaş"… Sonucu biliyorsunuz. Kısa sürede bir milyon satış, altın plak ve ödüller… Bütün bu başdöndürücü gelişmelerle aksattığım lise öğrenimi yıllar sonra dışardan sınava girerek tamamlayabildim. 1974 senesinde, artık zorunluluk haline gelen İstanbul'a taşınmanın hemen arifesinde Bursa'nın simdi Güzelyalı dedikleri Burgaz köyünde yazlıktaydık. Benliğimdeki değişimlerin başlangıcı olarak anımsadığım bir "Haberci Rüya" gördüm. Sabaha karşı gitarı da yanıma alarak rüyada bana tarif edilen Kireçocağı sahillerine gittim. Orada detaylarını anlatmayacağım tarifsiz duygularla günün ilk ışıklarına kadar "Anlasana'yı besteledim.
Güneş doğduğunda şarkı her şeyi ile bitmişti, ve bana satır satır sözleri, melodileri taşıdığını duyumsadığım Yıldız poyraz dalgaları birdenbire duruldu. Anlatılmaz bir doğum sonrası huzuru ile eve döndüm.
1975 senesinin Ocak ayında İstanbul'a taşındım ve aynı ay "Anlasana" yayınlandı. Daha sonraki yıllarda, yüreğimi, düşüncelerimi, özgür, berrak ve ışıklı tutmayı öğrendikçe, rüyalardan yaşanan hayata taşan kainat bütünleşmeleri yoğunlaşarak sürüyor. Ve o günden bugüne, safyürek duygularım ve müzikal yetkinliğimin katalizörlüğünde, kainatların çok ayrıcalıklı kanallardan bana ulaştırdığına inandığım görüntüleri ve seslenişleri hiçbir deformasyona uğratmadan üretimlerime yansıtıyorum. Müzik serüvenime başlarken, ürettiğim sürece, ticari çekişmeler ve koşullar ne olursa olsun, inandığım, arzuladığım, hissettiğim yolda yürüyüp, özgün müzikal anlatımını oluşturacağıma dair kendime söz vermiştim… 1979-80 yıllarında Sivas, Erzincan ve tüm üçüncü Ordu bölgelerinde sürdürdüğüm askerlik günlerinde evrensel sanata uçurmaya çalışlığım üretimlerimin o zamana kadar bilinçsizce gözardı ettiğim eksikliğini hissettim. Önce kendi toprağımızın, coğrafyamızın kokusunu, insanımızı keşfetmeden, yöreselliği derinlemesine yaşayıp anlamadan evrensel olmak mümkün değildi. Askerde yazdığım bestelerden oluşan "Bezgin" adlı albüm, (1981) böylesi sentez duygularını içeriyordu. Bu albümde yer alan "Olanlar Olmuş" adlı şarkı, dokuz buçuk dakikalık süresi, değişik orkestral anlayışı, sözel ve müzikal yönden olanca özgür yorumun ve otantik enstrüman katkısıyla yöresel ve evrenselin müziğimdeki ilk bilinçli buluşması harmanıydı ve bu yönden bir milat özelliği taşıyordu. "Olanlar Olmuş"ta bugünlerimi şekillendiren ilk senfonik rock kıpırtıları vardı. Askerden döner dönmez yayınladığım "Bezgin" adlı albümden sonra, durup düşünmemi gerektiren bir Türkiye görüntüsü ile karşılaştım.
Türkiye, Cumhuriyet devrimlerinin erdemli değerlerinden uzaklaşarak kalınlaşan bir yozlaşma dönemine girmişti. Bir taraftan müziğimin anlatımlarını, taşıyacağım güzellikleri talan eden "Küreselleşme" canavarını ve yeni dünya düzenine paçasını kaptıran insanlarımı bir bir hayatımdan çıkarırken, öte yandan bir tür korunma mekanizması ile eve kapandım. Bu kapanış, 1980-87 arasında yedi sene sürdü.
Dışarıdaki her şeyden uzakta, kendi derinliklerime yolculuklar yaparak kitaplar yazmaya, resimler yapıp sergiler açmaya başladığım bu süreçte, "Pencere… Köprü… Ve Ötesi…" adlı, yaşamdan yaşam ötesine uzanan yüz elli dakikalık rock senfoniyi yazdım.
Tümüyle gerçek olan, olağanüstü bir düş dünyasının kapılarını aralayan kainatlar bana hiç hoşnut olmadıkları yaşam koşuşturmalarında, dostluk olmayan dostluk, sevgi olmayan sevgi, aşk olmayan plastik yakınlaşmalardan öte, başka bir gerçeklik arayan insanların duyumsayabileceği büyülü bir anlatım verdi. Gelecek, dünyevi saçmalıklarından arınabilmiş evrensel insanların olacak. Ve ben, bütün dinlerin, politikaların, sınırların, bayrakların ve her türlü ayrılığın ötesi'nde huzurlu bir bütünleşmeye programlanmış kainatların ışıklı yayıcısıyım…
1981 yılından itibaren, tüm soyut anlatımlarımı ona ithaf ettiğim, telefon sırdaşım olan evrensel eşimle 1991'de evlendim.
Türkiye affedilmez yobazlık teslimiyetleri içinde, cehennemi bir katastrof, kıyamet yaşıyordu.
Ama ben güzel insanlardan yana olan umudumu hiç yitirmedim. Hem ben, madem böylesi bir aşk güzelliği yakalamıştım, dışarıda çöküş, güzelliğe dönüşmeye başlamış, bitmiş olmalıydı. 1992 yılında yayınlanan "İlhan-ı Aşk" albümü, böylesine ışıklı insanlarla olası cennetlerde buluşma duygularıyla yayınlandı.
Oysa ben, önceden hissedişlerin iyimserliğiyle, hak edilmemiş, saf yürek bir sergi açmıştım "İlhan-ı Aşk" ile. 1994 yılında yayınladığım "Koridor", bir şekilde geri çekilme, geleceği daha yükseklerden asmak için, huzur dokunuşlu, uzun menzilli bir kavga albümü idi. "Koridor", dostluk ve sevgi değerlerini kavurup yok edenleri, çağdaşlığı ve aydınları katledenleri ve yeşil bayraklarla şeriat hasretlerini meydanlara döken din sahtekarlarının, çevresiyle, ilişkileriyle, insanıyla bozulan dünyayı soyut anlatımlarla dile getiren bir İlhan İrem çalışması..
1985 yılında kurulan İrem Bağı'nın, bugün beşi yurtdışında, on dokuz merkezde odaklanmış altmış bine yakın üyesi var.
Yalnızca "ışık ve sevgiyle" üretimlerini yayınlayan iki radyo istasyonu ile, beş radyo programı… 1998 yıl başında ESP-(Evrensel Sevgi Planeti) dergisi yayınlanacak. Bugüne ve geleceğe uyanmış sevecenlerle bambaşka bir dünya düşlüyoruz. Ve 1999 yılı, ütopik görünen duygu ve düşüncelerimizin sağlaması açısından bizim için özel bir anlam içeriyor. İrem Bağı, alışılagelmiş bir fan kulüp gibi, dernek gibi, parti gibi, kurallarla, tüzüklerle örülü hiyerarşik bir birliktelik değil. Evrensel öğretilerin, üretimlerin ışığında, bir şarkı, bir albüm, bir resim, bir şiir, bir kitap veya bu felsefeyle donanmış insanların bir cümlesi ile, hayatlarında, çevrelerinde, bildik yaşananlardan farklı bir evrensel kapı açmak isteyenlerin birlikteliğidir.
Top Pop
29.Aralık.1997