Donuk Yolculuk
Sözüm, her dönemde yıldızlaşan köşe dalkavuklarına, kendi gölgelerinden korkan dönek mandacılara değil. Onların tedavisi yok! Doktor, "Ne yerlerse yesinler," dedi. Uzlaşma kırıtmalarının yumuşak vuslatlarında karanlık tacirleriyle halvet olup neler yediklerini ibretle izliyoruz.
Gelecekte kara çarşaflara dolaştıklarında neler yiyeceklerini de göreceğiz. Ama siz! Sizler…
Anadolu'nun binlerce yıllık kültürler mozayiğinden kopup gelen, sinesinden yüzlerce dervişi, ozanı, bektaşiyi çıkartan, güleryüzlü İslamın sevgiyle yoğrulmuş Anadolu insanları.
Siz dindarlığın dincilik olmadığını, abus suratlarla sokaklara dökülüp, "Yaşasın şeriat" diye bağırmak, kana susamış çakal sürüleri gibi, fıldır gözlerle saldırmak, öldürmek, yakmak, yıkmak olmadığını, hele hele, Menderes'ten Özal'a uzanan bir girdapta, çağ atlama ve küreselleşme teraneleriyle dışı cilalanıp içi boşaltılmış bir ülkenin, sevgiyi, ilgiyi, şefkati, tanrıyı, insanı aramaktan bunalmış, yönünü kaybetmiş gençlerini tarikat tuzaklarına düşürüp, canını, malını, ruhunu, ırzını çalmak hiç olmadığını, tanrıyı ve dini siyasi, ticari hesaplarına alet eden kara yobaz çetelerinin Müslümanlıkla hiçbir ilgileri olmadığını biliyorsunuz.
Yakın zamana kadar duru maviliklerde "Karaoğlan" diye peşine düşülenlerin "Olumlu tarikatlar da vardır," sözlerinin, en başta Türkiye Cumhuriyeti'ni şeyhlerden, şıhlardan, meczuplardan arındırmak için tekke ve zaviyeleri kapatan yüce önderle ters düştüğünü de biliyorsunuz.
Aldatıcı aynalarda ne kadar ulvi görüntüler de verse, yüz akı (!) ekranlarında gözü yaşlı hoşgörü çağrıları da yapsa, dershaneler ve yedi düvele yayılmış okullarda, görüntüde çağdaş eğitim veriyormuş havasında da olsa, muhtemelen olumlu tarikatlardan biri olarak adres gösterilen bu tarikat da, abanın diğerlerinden daha derin katmanlarına saklanmış sopası ile, daha uzun vadeli nakış hesaplarla şeriatı örerken hoca efendisini putlaştırıyor.
Toplumları nadiren böyle derinlemesine etkileyen önderlerden birinin, Atatürk'ün kurduğu partinin en coşkulu dönemlerinin lideri olduğunu da düşünürsek, cumhuriyet gemisinin ne denli derin yaralar aldığını daha net görürüz.
Gümüş yılları aşan saygılı bir beraberliğin "parlak" ışıkları, günlerin prizmasında önce ikiye bölünüp tuz parça olacaksa, ortadan ikiye ayrık Karaoğlan, demokratik sol terazisinin hangi kefesinden sesleniyor? Yoksa ak güvercin, tutarlı bir bütünlük içinde, sırrına eremediğimiz ulvi titreşimlerin çekim alanında, çoktan yitirilmiş ışık izlerinin silik umutlarına mı uçuyor?
Öylesine bir kıyamet ki, yaşadığımız, en güvendiğimiz kaleler bile bir bir çöküyor.
En yakınlarımıza bulaşan, Amerika ve bedevi orijinli bu yeni dünya virüsü daha pek çoklarını yerle yeksan edecek. Şaşırmaya, üzülmeye vaktimiz yok! Benim tek umudum sizlersiniz. Okul sayısını kat be kat aşarak, her altı saatte bir başlanan cami inşaatı histerilerine, Taksim ve Çankaya'dan İstanbul'u, Ankara'yı fethetme gündemlerine, Sincan'daki aşağılık şeriat kalkışmalarına ne diyorsunuz?
Taksilerde, dolmuşlarda, otobüslerde, sohbetlerde ve nihayet özgürlük meydanlarında homurdanmaya, dikilmeye başlayan, ama soğuk şubat akşamlarında saat tam dokuzda bir dakikacık yerinden kalkıp lambasını söndürmeye üşenen sizler. Karanlıkları gerçek inançla yırtıp, aydınlığın görkemli macerasını başlatacak o devasa güç.
Kirli bir aldatılmışlığın isli duvarlarını çığlıklarla çatırdatıp yıkmak için neyi bekliyorsunuz? Daha ne kadar susacaksınız? Bu "Donuk Yolculuk" daha ne kadar sürecek?
Işık ve sevgiyle…