Bursa Nasıl Kurtulur?..
Şimdi bu yazıyı okuyan hemşehrilerimden bazıları bana hak verecek… Bazıları kızacak… Belki de, "kestane kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmiyor" korosuyla karşı karşıya kalacağım…
Kimbilir… Belki de birçokları gibi buna da aldırış etmeyecek kimse … Anlamsız bir salıncak gibi boşlukta asılı kalaca bu yazı da…
Diyeceklerim Bursa'yla ilgili …
Yıllanmış bir plak çalışmasının dişlilerinden kendimi kurtarıp üç günlüğüne geldim yeşil kentime…
Aylardır gelmemiştim…
Önceden yerleştirilmiş şekilsizlikleri görmezden gelip bakınca, Bursa'ya sihirli bir değnek değmiş sanki… Turistler, bahçeler, ışıltılı bir bahar, eni – konu temiz sokaklar…
Hele İstanbul'un bunaltıcı kaosundan geliyorsa insan… Önce rahatsız edici bir şaşkınlık… Sonra bir keyif… Sormayın…
"Demek ki oluyormuş" diyor insan… "Bir şehir, böylesine bakımlı, böylesine alımlı oluyormuş…"
Tarihten kalan güzelliklerle, yeni yapılmış neresi varsa dolaştım bu düşüncelerle… İyiniyetli hissedince zamanında yapılmış beton yığınlarına hoşgörü ile tek gözünü kapatıyor insan…
Ben de öyle yaptım…
Ama sonra eski bir yara ile faltaşı gibi açıldı gözlerim…
Bursa'm , evleriyle, parklarıyla, sokaklarıyla almış başını hızla ilerliyor… Ama… Bilmem farkettiniz mi?.. İlerlemeyen bir şey var…
Geçen akşam , havasızlığın doruğunu yaşayan bir sinemada Genco Erkal ve Zeliha Berksoy'un büyüsünde tokat gibi bir oyun seyrettim; "Asiye nasıl kurtulur?.."
Seyrettim…
Oyunu…
Sinemayı…
İnsanları…
Düşündüm…
"Neden?" Dedim… "Neden devlet tiyatrosunun dingin salonunda değil de, bu hangar bozması şekilsizlik numunesinde?.. Neden Türkiye'nin en değerli sanatçıları çadır tiyatroları gibi derme – çatma sahnelere bırakılmış?…"
Öğrendim: Orayı vermemişler… Vermezlermiş… Bir gece önce de rol gereği çekilen sustalı bir çakı yüzünden emniyette sabahlamış bu sanatçılar…
Sonra seyirciler… Ben mi öyle biliyorum?.. Yoksa öyle mi?.. Eskiden tiyatro, konser izlemenin bir özeni bir saygınlığı varmış…
İşinden çıktığı gibi gelmiş bir sürü insan… Devrilen gazoz şişeleri … Konuşanlar… Kıpırdaşanlar…
Kimler getirdi bu yozluğu, özensizliği başımıza?.. Lahmacun kültürü mü? Ekonomi mimarları mı? Kim?..
Yoksa herşeyi sineye çeken tarihi kulluğumuz mu?..
Türkiye'nin her yerinde… Ama Bursa'da bir adım daha… neden bu gerçek sanattan, sanatçıdan korku?..
Nereden geliyor sanata karşı bu itici güç?..
Sanatçılara verilmeyen sahneler… Sinameki alkışlar… Yazarlara kimbilir hangi "işkil" ile imzalatılmayan kitaplar…
Veee… Sormayan sanatsever… Sormayan basın…
Kahvelerde pişti serbest… Okullarda müzik – tiyatro yasak…
Sokaklarda futbol serbest… Disko yok… Dans yasak… Kız – erkek arkadaşlığı haşaaa!..
Sonra cılız bir soru:
Bursa'da kültür sanat çalışmaları neden yetersiz?..
Beşinci büyük şehir…
Sayın bakalım… Kaç tane özel tiyatromuz var?.. Kaç tane müzik grubu?.. Kaç tane genç yangından mal kaçırır gibi değil de, ailelerinden izin alıp başbaşa bir akşam yemeği yemenin zevkine varabiliyor?
Hiç… Hiç…
Aileler videoya, televizyona
Erkekler maça, pavyona…
Genç kızlar çeyize…
Ve okul… Ve iş…
Önce okul… Önce iş… Kabul…
Ama dünyada çığ gibi büyüyen sanat, kültür, yeni düşünceler var…
Kestane kabuğundan çıkmalı ve kabuğunu beğenmemeli artık…
Yoksa evler, sokaklar pırıl pırıl ilerlerken biz pişmiş kelle gibi sırıtırız ortalıkta……